Salı, Mayıs 30, 2006

şam'in şekeri, arab'in yuzu

iki gunde edindigimiz bilgi ve izlenim neticesinde kucuk/dandik bir suriye belgeseli yaptim. hayirli ugurlu olsun.

*suriye denince en basta anilmasi gereken hic suphesiz pek misafirperver 'big brother'dir. nereye gitseniz sizden ayrilmaz, kah mutebessim, kah karizmatik cehresiyle sizlere eslik eder. (bkz. turkiye'nin big brother'i)

*gaziantep (ayinta
p) eskiden halep'e (aleppo) bagli bir kasaba imis. halep antep'ten 120 km mesafede. istanbul-ankara, belki karaci-islamabad iliskisinin benzeri halep-şam (damascus) arasinda mevcut. baskent sam olmasina ragmen ulkenin turizm ve sanayi merkezi halep.

*giris ucretli ve cikisi (tirmanmasi) mesakkatli de olsa halep kalesi ("kal'a") gorulmeye deger. bir de halep'e has bir tur lokum var ki...
*humus'ta halid bin velid camii'nde sabah namazi, mescid-i nebevi'deymissiniz hissi verir. seyfullah olamasak da kucuk bir halid olup o yuce sahabe'nin yanina yativeremiz gelir.

*sam'in manevi havasi da bir nev
i umre ortamini animsatiyor. kiymetli ashab'dan bilal-i habesi, ummu mektum, ebu hureyre, ehl-i beyt'ten pek cogu ve pek cogunun da makamlari bu sehirde bulunuyor.


*ehl-i beyt turbeleri sebebiyle turkler'den sonra siiler'in yogunlugu goze carpiyor. hz. zeynep'in kabrini buyuleyici bir tapinak haline getiren siiler (rehberimizin soyledigine gore) bu ziyaretleri tamamladiklarinda "kucuk bir hac" yaptiklarina inaniyorlarmis. Allah kabul etsin diyelim.
*sam'da, kanuni'nin mimar sinan'a yaptirdigi, osmanli topragi sayilan ve tc vatandaslarindan baskasinin alinmadigi suleymaniye camii mustemilatinda sultan vahdeddin ve aile efradinin kabirleri bulunmakta. bugunun insanini, sanli tarihinden utananlarla dedelerine yapilanlar karsisinda utananlar arasinda birakan hazin bir manzara bu. kabristanda bulunan bir erik agacindan da "dedemizin maliymis gibi" yiyebiliyoruz.

*kerbela sehidi hz. huseyin'in basinin bulundugu emevi camii dunyanin en buyuk eski camilerindenmis. kiliseden cevrilmis bu caminin dis avlusunda selahaddin eyyubi ve ilk turk hava sehitlerinin kabirleri bulunuyor. bu camide okunan ezan sekli cok enteresan: bir muezzin bir cumle okuduktan sonra 3-4 tanesi birlikte onu tekrarliyor. ogrendigimize gore bu sekilde cok agizdan ezan okuma uygulanan tek cami burasi.

*genel itibarla suriye'nin, turkiye'nin 15-20 yil onceki halini yansittigi soylenebilir. [abimin muthis tespit ve ifadesiyle: "bunlarin canak antenleri bile dandik" :)] cay bahcelerinde dahi sabit fiyat uygulamasinin bulunmadigi ulke esnafinin alisverise pek merakli turk turistler basta olmak uzere muster
ileri kaziklama potansiyelleri cok yuksek. "marka spor ayakkabilar suriye'de cok ucuzmus, soyleymis boyleymis" seklinde asilsiz duyumlarla galeyana gelenler, satilan urunlerin beyazit'tan ithal edildigi supheleri icinde hayal kirikligina ugrayabilirler.

*turkiye'dekinden daha guzeli daha ucuza suriye'de bulunabilecek tek urun nargile olsa gerektir. ayrica, suriye'de, 4500 kisi kapasiteli, yesillik ve havuz kenarina insa edilmis restoranlarda aksam yemegi yemek de mumkundur.

*ibn arabi, omer bin abdulaziz, hz. yahya, hz. zekeriya, yunus'un "dertli dolap"lari ve unuttugum ya da bilmedigim niceleri yine suriye denince akla gelebileceklerdir.

*belgeselimizi sam emevi camii'nden bir hatira ile sonlandiralim: 20 mayis gunu ikindi vakti, hz. huseyin'in turbe girisinde biraktigim ayakkabilarim 5 dk. sonra ciktigimda yerinde yoktu! careyi annemi camide mahsur birakip onun ayakkabilariyla yakinda bulunan hamidiye carsisi'ndan (kapalicarsi) yeni bir ayakkabi almaya gitmekte bulduk. babam ve abimle zor bela bir ayakkabi bulduk, aldik, camiye donup anneme ayakkabilarini iade edip geri carsi'nin icinden donuyorduk ki abim kolumdan cekistirip bana az evvel ters istikamette yanimizdan gecen bir adamin (20-25 yaslarinda) ayakkabilarini isaret etti: "senin mi bunlar?" "valla oyle gibi!" adami durdurup tarzanca "senin mi bu ayakkabilar, nerden aldin bakiyim" dedik. afalladi, "turkî?"gibi sahte sempatiklik belirtileri gosterdi, sonra "bir cikar hele su ayakkabiyi yakindan inceleyelim" dememiz ve cikarmasiyla tezimizi ispatladigimizin eminligini gozlerimizden okumasiyla mahcubiyetine sahit olduk. abimin "haram haram.." demesi ve benim heyecandan kalbimin gumlemesi ve yari kahkaha atar vaziyette abime o gun bugundur devam eden "cingoz recai" lakabini takmam ayni ana tekabul eder. ayagina sigmadigi icin bagciklari sonuna kadar gevsetilmis ve cok feci kokutulmus bu ayakkabilari yikamadan giyemedigim icin geriye kalan son iki gunumuzu de sonradan aldigim ayakkabiyla gecirdim. eh tabi "diger ayakkabilari almadan once bulsaydik ya!" demeye de vicdanimiz elvermedi artik, sukredenlerden olduk. :)

14 Comments:

Anonymous Adsız said...

maşallah, bilgilendirdin bizi teşekkür ederiz. yanlız kafama takılan bir husus var. şam'ın manevi havası ve kıymetli sahabeler derken bahsettiğin ebu hureyre'nin kıymetli olduğunu düşünmüyorum. hatta kendisine ben çok kızgınım. sizin için neden kıymetli olduğunu anlatabilirmisin?

Mayıs 30, 2006 8:38 ÖÖ  
Blogger NeLLy said...

"ebu hureyre" lakabinin bizzat rasulullah tarafindan kendisine verilmis olmasi ve elbette bir 'sahabe' olmasi sebebiyle de rasulullah'in ovgusune mazhar olmasi bana gore kiymetli olmasi icin yeterlidir. sizin kizgin oldugunuz hususun bu konuda oldugunu tahmin etsem de hadis ilmine katkisi da bana gore kayda degerdir.

rica ederim, benim memnuniyetim.

Mayıs 30, 2006 8:50 ÖÖ  
Anonymous Adsız said...

hadis ilmi ile ne kadar alakalı olduğunuzu az buçuk kavramış durumdayım. ebu hureyre hayber gazvesi sırasında yemenden gelip müslüman olmuş bir sahabedir. yani yaklaşık 629 yılına rastlar bu gazve. peygamberin vefatına kadar yanında kaldığı doğrudur. 632 yılında vefat ettiği düşünüldüğünde hizmet süresi yalnızca 3 (üç yıl) yıl civarındadır. Ebu Hureyre’nin Müslüman olmadan önceki hayatı hakkında kendi anlattıklarından başka bir şey bilinmez. Müslüman olduktan sonra fakirliğinden dolayı Ashabı Suffe’den olduğu bilinir. Müs-lim’in Fezailus Sahabe’deki 159. Bölüm’ünde ebu hureyre’nin sırf karın tokluğuna peygamber’le beraber olduğu anlatılır. ibn hazm sırf baki bin mahled’in müsnedinde ebu hureyre’ye ait 5374 (beşbin üçyüz yetmiş dört) hadis olduğunu söyler. buhari bunlardan 446’sını kitabına almıştır.

1. halife ebubekir' (r.a)ın, 3. halife osman' (r.a) ın, evlatlığı zeyd (r.a) ın tahmini olarak 610 (23 yıl) yılından beri hizmetinde olduğunu düşündüğümüzde onbinlerce hadis nakletmesini beklerdik. nitekim Ali efendimiz çocuk yaşta Muhammet efendimize biat ederek gençliğini ve yetişkinliğini yani terbiyesini peygamber efendimizden alarak yetişmiş, aynı anda islam'da gençliğini ve yetişkinlini yaşamıştır. fakat buhari'nin kitabında yinede ebu hureyre'den daha az hadis rivayeti vardır. peygamberin torunu Hasan efendimiz 624 yılında doğmuş ve peygamberin daima yanında bulunmuş, vefatında ise 8 yaşındadır. ebu hanife'(d: 700 - ö: 767) den bile rivayette bulunan buhari'nin peygamber torunu hasan efendimizden rivayette bulunmaması manidardır.

son tahlilde ebu hureyre’nin anlattıklarından, en çok korktuğu kişinin 2. halife ömer olduğunu görüyoruz. ömer’in ebu hureyre’yi hadis naklinden dolayı tehdit ettiği ve tartakladığı hadis kitaplarında anlatılır. ebu hureyre: “Size naklettiğim şu hadisleri Ömer zamanında anlatsaydım değneği ile beni döverdi.” der (Ez Zehebi – Tezki-retul-Huffaz). ebu hureyre’nin şöyle dediği geçer: “ömer ölünceye kadar Allah’ın Resulu buyurdu diyemezdik.”(Müslim, Sahihi Müslim, 1. cilt, sayfa 34). müslim’i eğer görebilseydik kendisine şöyle sorardık: Ey müslim, sen sahihi müslim diye tüm hadislerinin doğru olduğunu iddia ettiğin bir kitap yazdın, cerh ( bir düşünce, inanç veya iddiayı çürütme) ve tadille (değiştirerek) kitabında hadis nakledenleri incelediğini söyledin. ebu hureyre’yi kendin de görmemene rağmen, onu gören ve halife olan ömer’in onu yalancılıkla ithamını, ebu hureyre’nin şüpheli bir şahıs olması için neden yeterli görmedin?"

Mayıs 30, 2006 10:42 ÖÖ  
Blogger emircan said...

Adı, Abdurrahman b. Sahr; künyesi, Ebû Hureyre'dir. Câhiliye döneminde ismi Abdüşşems idi. Hz. Peygamber onu, Abdurrahman (bazı rivâyetlere göre Abdullah, hattâ başka isimler de ileri sürülmektedir) diye adlandırdı (el-Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, Beyrut, t.y, III, 507). Ne sebeple Ebû Hureyre diye künye edindiğini kendisi şöyle açıklamıştır: "Bir kedi bulmuştum, onu elbisemin yeninde taşırdım; bundan dolayı Ebû Hureyre (kedicik babası) künyesiyle çağrılır oldum (ez-Zehebî, Tezkiretü'l-Huffâz, Haydarâbâd 1376/1956, I, 32). Hayber gazvesi sıralarında Yemen'den Medine'ye gelip müslüman olmuştur (H. 7/M. 629) (ez-Zehebî, a.g.e., aynı yer). O tarihten itibaren Hz. Peygamber'in vefâtına kadar ondan ayrılmayan bir sahâbîsi olmuş, kendisini onun hizmetine adamıştır. Hizmet süresi yaklaşık dört yılı buluyordu (İbn Kesir, el-Bidâye ve'n Nihâye, Beyrut 1966, VIII, 108,113).

Hz. Peygamber'in misafirperverliği ve cömertliği sayesinde yaşayan Ebû Hureyre, Rasûlullah (s.a.s.)'ın mescidinde sadece ibadet ve ilimle meşgul olan Ehl-i Suffe'nin en ileri gelen siması idi. Hz. Peygamber'i büyük bir muhabbetle sevmiş, onun sünnetine uygun olarak yaşamış ve manevî yüce mertebelere erişmiştir (İbn Kesir, a.g.e., VIII, 108, 110).

İmam Şâfii gibi büyük âlimlerin bildirdiğine göre Ebû Hureyre kendi dönemindeki hadis nakledenlerin içinde hafızası en sağlam olanıdır (İbn Hacer, el-İsâbe fî Temyîzi's-Sahâbe, Mısır 1328, IV, 205). Hz. Peygamber ile nisbeten kısa sayılabilecek bir süre birlikte olmasına rağmen, onun hadislerini bu kadar büyük bir sayıda elde edebilmesinin sırrı ve sebebleri şöyle açıklanabilir:

a) Birinci sebep: Hz. Peygamber ile sık sık görüşmesi ve ona hiç çekinmeden her çeşit sorular sormasıdır (İbn Hacer, a.g.e., IV, 206). Nitekim Buhâri ve Müslim'in naklettiklerine göre Ebû Hureyre şöyle demiştir: "Siz, Ebû Hureyre'nin çok hadis rivâyet ettiğini söyleyip duruyorsunuz. Ben fakir bir kimseydim. Karın tokluğuna Hz. Peygamber'e hizmet ediyordum. Muhâcirler çarşıda, pazarda alışverişle, Ensâr da kendi malları, mülkleriyle uğraşırken, ben Hz. Peygamber'in meclislerinin birinde bulunmuştum; buyurdu ki: 'İçinizden kim cübbesini yere serer de ben sözümü bitirdikten sonra toplarsa benden duyduğunu bir daha unutmaz. 'Bunun üzerine ben üzerimdeki hırkayı yere serdim, Hz. Peygamber de sözünü bitirince, onu topladım. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, o andan sonra ondan duyduğum hiçbir sözü unutmadım" (Müslim, Fadâilü's-Sahâbe, 159; Buhâri, İlim, 42).

b) İkinci sebep: İlme olan tutkunluğu ve Hz. Peygamber'in ona bildiğini unutmaması için dua buyurmasıdır. El-Hâkim en-Nisâbûrî, Müstedrek'te (111, 508) şu haberi vermektedir: "Bir adam Zeyd b. Sâbit'e gelerek ona bir mesele sordu. O da Ebû Hureyre'ye gitmesini söyledi ve şöyle devam etti; çünkü bir gün ben, Ebû Hureyre ve bir başka sahâbî Mescid'de oturuyorduk, dua ve zikirle meşgul idik. O sırada Hz. Peygamber geldi, yanımıza oturdu; biz de dua ve zikri bıraktık. Buyurdu ki: 'Her biriniz Allah'tan bir dilekte bulunsun. ' Ben ve arkadaşım, Ebû Hureyre'den önce dua ettik, Hz. Peygamber de bizim duamıza âmin dedi. Sıra Ebû Hureyre'ye geldi ve şöyle dua etti: 'Allah'ım, senden iki arkadaşımın istediklerini ve de unutulmayan bir ilim dilerim.' Hz. Peygamber bu duaya da âmin dedi. Biz de, 'Ey Allah'ın Rasûlü, biz de Allah'tan unutulmayan bir ilim isteriz' dedik. Hz. Peygamber, 'Devsli genç sizden önce davrandı' buyurdu.

Buhâri, ilim bahsinde, hadise olan tutku bâbında (nr. 33) Ebû Hureyre'nin şöyle dediğini nakletmiştir: "Ey Allah'ın Rasûlü, kıyâmet gününde senin şefâatine nâil olacak en mutlu kişi kimdir?" diye sordum. Rasûlullah buyurdu ki: "Ey Ebû Hureyre, senin hadise olan aşırı tutkunluğunu bildiğim için, böyle bir soruyu senden önce hiç kimsenin sormayacağını tahmin etmiştim. Kıyâmet gününde benim şefâatime nâil olacak en mutlu kişi Lâilâhe illallah diyen kimsedir."

c) Üçüncü sebep: Ebû Hureyre'nin büyük sahâbîlerle görüşmesi, onlardan birçok hadis alması ve bu sayede ilminin artıp ufkunun genişlemesidir (İbn Hacer el-Askalâni, el-İsâbe, IV, 204).

d) Dördüncü sebep: Hz. Peygamber'in vefâtından sonra uzun süre yaşamış olmasıdır. Nitekim Hz. Peygamber'den sonra kırkyedi yıl yaşamış, hadisleri halk arasında yaymakla meşgul olmuştur (Muhammed Ebû Zehv, el-Hadis, ve'l-Muhaddisûn, Kahire 1958, 134).

Bütün bunların neticesinde Ebû Hureyre, Sahâbe içerisinde hadisi en iyi bilen, hadis almada ve rivâyet etme hususunda diğerlerinden daha üstün bir duruma gelmiştir. Onun rivâyet ettiği hadisler, diğer sâhâbilerde veya birçoğunda dağınık halde bulunuyordu. Bu yüzden onlar Ebû Hureyre'ye başvuruyor, hadis rivâyetinde ona dayanıyorlardı. İbn Ömer, onun cenaze namazında, ona Allah'tan rahmet dileyerek, "Hz. Peygamber'in hadisini müslümanlar adına muhâfaza ediyordu" demiştir (İbn Sa'd, Tabakât, IV, 340). Buhâri, 'Ebû Hureyre'den 800 kadar sahâbe ve tâbiîn âlimleri hadis rivâyet etmişlerdir' diyor (İbn Hacer, a.g.e., IV, 205).

Kendisinden beşbinüçyüzyetmiş dört hadis gelmiş, bunlardan üçyüzyirmibeş tanesini Buhâri ve Müslim müştereken, doksanüç tanesini yalnız Buhâri, yüzseksendokuz hadisini de yalnız Müslim Sahîh'lerine almışlardır (Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 134).

Mayıs 30, 2006 2:51 ÖS  
Blogger emircan said...

Ebû Hüreyre hadis rivayet etmesini en çok Hazret-i Ömer’in engellediği söylenir. Ancak Ömer sadece Ebû Hüreyre’nin değil bütün sahabilerin ahkâmla ilgili olmayan hadisleri rivayet etmesine karış çıkmış (Abdür-rezzâk es-San’ânî, XI, 262), böylece Kur’an’ın ihmâl edilmesine, ruhsatla ilgili rivayetlerin tembelliğine yok açmasına, anlaşılması güç bazı hadislerin zihinleri karıştırmasına mâni olmak istemiştir. Hazret-i Ömer’in, çok hadis rivayet etmekten vazgeçmediği takdirde Ebû Hüreyre’yi gelidği yere (Devs’e) göndermekle tehdit ettiği (Ebû Zür’a ed-Dımaşkî, I, 544), ona Halife Osman’ın da böyle bir haber gönderdiği söylenmektedir (Râmhürmüzî, s. 554). Bu iki halifenin, daha önce duymadıkları hadisleri rivayet eden bütün sahabilere karşı sert davrandığı, hatta Ebû Bekir ile Ömer’in, Hazret-i Peygamber’den bizzat duymadıkları bir hadisi nakleden sahâbinin rivâyetini, bu sahabi tanınmış olsa da, onu Rasûüllah’tan duyan bir başka şahit getirmedikçe kabul etmedikleri bilidiğine göre, onların Ebû Hüreyre’nin çok hadis rivayet etmesini engellemeye çalışmaları kendisini yalancılıkla itham ettikleri anlamına gelmez. Nitekim Hazret-i Ömer, Ebû Mûsâ el-Eş’arî’nin biri rivayetin ede Ebû Saìd el-Hudrî’yi şâhit olara dinleyene kadar itibar etmemiştir. Hazret-i Ali de bizzat duymadığı hadisleri rivayet eden sahabilerin, onları Rasûl-i Ekrem’den duydularına dair yemin etmelerini istemiştir. Hazret-i Ömer’in daha sora Ebû Hüreyre’yi hadis rivayetinde tamamen serbest bırakması (İbn-i Kesir, VIII, 106-107), onun şahsına karşı özel bir tavır takınmadığını göstermektedir. Ayrıca Ömer’in Ebû Hüreyre’nin rivayetlerine itimat ettiğine dair bir çok delil vardır. Nitekim Hassan ibn-i Sâbit, Mescid-i Nebevî’de şiir okumasını engellemek isteyen Hazret-i Ömer’e Resûlüllah devrinde mescidde şiir okuduğunu söyleyip Ebû Hüreyre de bunu doğrulayınca Halife Ömer, Ebû Hüreyre’nin şahitliğine itiraz etmemiştir (Müslim, “Fezâilüs-Sahâbe”, 151-152). Yine Hazret-i Ömer, cildine dövme yaptıran kadın hakkında sahabilerin bilgisine başvurduğu zaman Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği hadisi dinleyip kabul etmiştir (Buhârî, “Libâs”, 87). Cehmiyye ve mürcie tarafları bişr bin-i Gıyâs’ın Ebû Hüreyre aleyhindeki iddialarını reddeden Ebû Osman ed-Dârimî’nin söylediği gibi Halife Ömer’in Ebû Hüreyre’yi yönetici tayin etmesi, sonra da valilikte kalmasını ondan ısrarla istemesi kendisine güvendiğini göstermektedir (er-Red alel-merîsî, s. 132-135).

Mayıs 30, 2006 3:00 ÖS  
Blogger NeLLy said...

katkilarinizdan oturu tesekkur ederim. kopruden once son cikis'in son yorumunu uzulerek reddettigimi belirtiyorum. bir goruse katilmadigimizi belirtebiliriz ama digerinin gorusune, algilayisina saygi duymak zorundayiz (bkz. isra-84). yazdiginiz bilgiler dogru uslupla ifade edilseydi yayinlardik, guzel olurdu sayin kosc.

hadis konusunda ben de bir seyler yazmak isterdim, zamanim olunca yazabilirim sanirim.
selamlar.

Mayıs 31, 2006 2:49 ÖÖ  
Anonymous Adsız said...

Sayenizde Suriyeyi gormesesk de gormus kadar olduk.Hos bir gezi yazisi.

Mayıs 31, 2006 3:16 ÖÖ  
Anonymous Adsız said...

o halde beğenmediğiniz yerleri sansürleyerek yayımlayın. bir insan yalan söylediyse ve bunu ispat ettiysem, yalancı demem bir itham değil bir tespittir. lütfen olabiliyorsanız tarafsız olunuz. o kadar emek verip bir yazı hazırladım herhangi bir bahane ile kaybolup gitmesine göz yumamam.

yok eğer muaviye hakkında söylediklerim sizi rahatsız ettiyse, ki buna ihtimal vermek istemiyorum, yazık olmuş size diyebilirim ancak. sizden ricam sansürleyip yayınlasanızda, yayımlamasanızda yazımı bana maillemeniz. koncesonc@hotmail.com...

Mayıs 31, 2006 11:37 ÖÖ  
Blogger NeLLy said...

asagidaki, kosc'in sansurlenmis yorumudur. kesintiler parantez icinde gosterilmistir. [gonderme tarihi: 5/31/2006 02:53:33 AM]

"emircan abicim, emeğine sağlık araştırmışsın. bu şekilde uzun bir tartışma başlatmak niyetinde değilim. neden? [...]

sana söylemek istediğim bir şey daha var,

soru 1: ebu hureyre kim ki peygamberin en yakınlarının bile bilmediği hadisleri nakleder?

soru 2: ikinci halife ömer'in hadis rivayetini kökten yasakladığı doğrudur. bu ebu hureyre ye has bir konu değildir, bu da doğrudur. hatta aynı dönemde kab el ahbar, vehb ibni münebbih, abdullah bin selam da vardır uydurma hadis nakleden. peki sayın emircan yalancılıkla itham anlamına gelmez diyorsunuz. neden peygamberi gören bir çok sahabe onun getirdiği hadisleri kabul etmemiş? misal ebu hureyre’nin “av ve çoban köpekleri dışındaki köpekleri öldürün” hadisine tarla köpeklerini de eklemesi üzerine ibni ömer, ebu hureyre’nin tarlaları olduğu için böyle bir yalanı uydurduğunu söylemiştir (Cemal Sait Aktaş, Hadis Kritiği Makalesi). bu konuda engin bilgilirenize başvuruyorum!!!

soru 3: ibni kesir'den alıntı yaptığına göre kendisini sahih kabul ediyorsun. o halde, hureyrenin altın çağının emeviler dönemi olduğunu da bilirsin. hani halifeliğin saltanata döndüğü zamanı. hani 20 yıllık şam valiliğini elinden aldı diye Ali efendimize savaş açan muaviye (Allah ona lanet etsin) zamanını. hani doğumunda Resulullah Efendimizin oğlumu getirin diye kucağına alıp ezan okudu Hüseyn efendimizi şehit eden yezidin (Allah ona lanet etsin) zamanını. emeviler hureyre’ye el akik’te bir köşk inşa edip arazi vermişlerdir. muaviye (Allah ona lanet etsin) dönemindeki bu ikramlara karşılık ibni kesir’in el bidaye ve’n nihaye eserindeki şu hadisler hreyre’nin nasıl karşılık verdiğini göstermektedir:

“Allah’ın Resulu muaviye’ye bir ok verdi ve şöyle dedi: Bu oku al ve cennette beni onunla karşıla!”

“Allah’ın Resulu şunu derken duydum: Allah vahyini üç kişiye emanet etti: ben, cebrail ve muaviye”

bu hadisler sahihmidir ey emircan? yalancılık değil de nedir?

[...]

soru 4: önceki yazımda bahsettiğim gibi malesef müslim'de sahabeler birer yıldızdır, hangisine tutunsanız kurtulursunuz gibi asılsız bir lafzın peşinden gitmiştir. ikinci halifenin hureyrenin valilikte kalması yönünd eısrar ettiğini yazmışsın. bu düpedüz yalandır! [...]

hureyre’nin bizzat kendisinin aktardığı bir hadiste ömer ona şöyle demiştir: “ey Allah’ın ve Kitabının düşmanı! allah’ın malını çaldın değil mi? Yoksa senin on bin dinarın nereden olacak?” (İbni Sa’d, Tabakat, 4. cilt, sayfa 59) bu olay zehebinin siyerinde geçtiği kadarıyla ikinci halifenin hureyre'yi bahreyne vali yaptıktan sonra, gitmeden evvel bir çift ayakkabısı bile olmayan adamın sonrasında bin dinara atlar aldığını öğrenmesi ve servetinin yoğunluğuna duyduğu hiddet sonrasında geçmiştir. sorum şu, ömer burda da söyledikleriyle hureyreyi hırsızlıkla itham etmemiştir diyebilrimisiniz? bu olaya rağmen hala valilikte kalması için ısrar ettiğini söylebilirmisiniz? yoksa zehebiyide mi yalancılıkla suçlayacaksınız. ben önlemimi aldım, hureyrenin kendi ağzından naklettim dikkat!!!

soru 5: [...] sadece ömer değil peygamberin eşi ve ebu bekirin kızı aişe bile hureyreyi yalanmış ve benim bile hiç duymadığım şeyleri nasıl nakledersin demiştir. bunun üzerine hureyre sen ayna ve sürmelerle ilgilenmekten peygamberle ilgilenmedin diyerek edepsizliğini belgelemiştir.

soru 6: hadis rivayet edilmesiyle ilgili ibni haldunun mukaddimesinde geçen “Hadis nakil tefsirleri yanlış doğru, makbul merdud her şeyi içeriyordu. Bunun sebebi şuydu; Araplar ne kitap, ne de ilim ehlinden değillerdi. Onlara hakim olan yaşam tarzı bedevilik ve cahillikti. Yaratılışın esrarı, kainatın durumu, v.b. konularda bir şey öğrenmek istediklerinde bunu kendilerinden önce Kitap verilenlere sorarlar ve bu konularda onlardan yararlanırlardı.Hadis nakilli tefsirler bu tür kişilerden yapılan nakillerle dolmuştur. Tefsirciler bu hususta gevşek davranmış ve tefsirlerini bunların nakilleriyle doldurmuşlardır.” sözlerine senin söyleyecek neyin var?

[...]

saygı ve sevgilerimle"


**

emircan bey'e yoneltilen bu sorulari kendisi cevaplamak isterse, buraya degil, bir onceki yorumda bulunan mail adresine yazmasini rica ediyorum. tesekkurler.

Mayıs 31, 2006 12:05 ÖS  
Blogger emircan said...

Müslüman, iyi insan demektir. Müslümanların kardeş olduklarını bilir.Münâkaşa etmez. Herkese karşı, güler yüzlü, tatlı dilli olur. Devamlı çalışır. Din bilgilerini ve fen bilgilerini iyi öğrenir.Gıybet, dedikodu yapmaz. Hep faydalı şeyler söyler.

Ebu Hureyre(allah ondan razı olsun)sahabe-i kiramdandır.Onlar kimlerdir?Peygamber efendimizi hayatta iken ve peygamber olarak bir ân gören, eğer âmâ ise bir ân konuşan mü'mine Sahâbî denir. Birkaç tânesine Ashâb ” veya Sahâbe denir. Hürmet olarak Ashâb-ı kirâm denir....

Ashab-ı Kiram (r.a.) insanlar için örnek bir nesildir. Onlar Allah (c.c.) tarafından Kuran'da övülmüş (fetih suresinin son ayetleri) insanlardır. Peygamberimiz ise onlar için "insanların en hayırlıları" kelimelerini kullanmış, eshabına karşı saygısızlık yapanları ise uyarmıştır. "Benim eshabım gökteki yıldızlar gibidir" buyuran Resul (a.s.) onları bizlere yol gösteren kılavuzlar olarak takdim etmiştir. Evet, her yerde ve her zeminde ifade edildiği gibi pratik uygulama, teorik bilgiye kıyasla daha üstündür ve bu üstünlük tartışılmazdır. Ashab-ı Kiram, kendilerine gelen bütün emirlere sorgulamadan teslim olmuş, böylece cahiliye karanlıklarından, Asrı Saadet aydınlıklarına yükselmiş, yalnızca kendi çağlarına değil, bütün insanlara numûne bir yaşam sürdürmüşlerdir. İslam'ın gerektirdiği yaşam tarzını pratiğe dökmüşlerdir. Elbette hataya düşenleri, günah işleyenleri olmuştur ama onlar da bizlere nasıl tövbe edileceği hususunda örnek olmuşlardır. Ve böylece toplum olarak İslam'ı en yüksek standartlarda yaşamışlar, imtihanı nesil olarak kazanmışlardır.

"Sakın benim ashabıma söğmeyin, söğüp saymayın, saygısızlık etmeyin!" Kıymetini bilin! Gittikçe azalacaklar bunlar, kalmayacak. "Rasûlüllah'ı gören var mı içinizde?" dediğiniz zaman, bulunmayacak.
Onun için bu mübareklerin, benim sohbetimde bulunmuş, beni görmüş olan bu ashabımın kıymetini bilin de, onların aleyhine düşünüp taşınıp, söğüp saymayın!"
Söğerse ne olur?.. (Femen sebbehüm fe aleyhi la'netullàh) "Kim onlara söğüp sayarsa, kötü söz söylerse, Allah'ın lâneti onların üzerine olur."

Değerli kardeşim nelly'in yerini fazla işgal etmek istemem.Ama şu yazdıklarımı mukaddime babından okursanız,uslubunuzu da düzeltirseniz,sorduğunuz sorulara cevap yazıp mailinize atabilirim.Ama bu üslup ve yaklaşım tarzınızla maalesef olmaz.Çünkü konuştuğumuz kişiler(allah onlardan razı olsun)ashab_ı kiram..Vesselam..

Mayıs 31, 2006 5:13 ÖS  
Blogger NeLLy said...

emir bey'in teferruatiyla ifade ettigi gibi, sahabelere rasulullah'in sohbetinde bulunmus bahtiyarlar olarak bakiyor, buyuk saygi ve hurmet besliyorum.
hadisler her halukarda birincil degil, ikincil kaynaklar olduguna gore, hata olabilme ihtimalini gozardi etmemek gerek. bununla beraber, ayetleri destekleyen, bize dogruyu tavsiye eden ve sahih oldugu kabul gormus kitaplarda yer alan hadislerin ravilerini yalancilikla itham etmekten haya ederim. en dogrusunu bilen Allah'tir.

konunun burda noktalanmasini istirham edecegim.

**

1516 mercidabik, yaziyi begendiginize sevindim. ben de nicki cok begendim :)

Mayıs 31, 2006 6:03 ÖS  
Anonymous Adsız said...

yazmayacaktım lakin tutamadım kendimi. bu son olacaktır. mailime gelen bir cevap olursa yazacağım, haricinde uzatmak niyetinde değilim. sayın nelly hanımda itidal üzere olmam için dua etmişti..

benim söylediklerimin hiç birisi itham değil tesbittir. niçin yalancı olduğunu da açıklamışımdır. havadan konuşmadım. ama siz halen bunlara kulaklarınızı tıkıyorsanız sizin bileceğiniz iş derim. peygamberi her gören sahabe çok mühim insanlar değildir. nitekim aralarında bir sürü munafıkta vardır. ben sadece sorularıma net cevaplar beklerken siz bir uslup sevdasıdır tutturmuş gidiyorsunuz. yine tekrarlıyorum: muaviyenin ve yandaşlarının Allah belasını versin. aa pardon muaviye'de sahabeden değil mi? he bide yezid var. tüh ya sahabelere ne dedim ben :)

sayın nelyy hadisler ikincildir, hata olucaktır demek ve bunu kabullenmek, peygamberin ağzından efendimize iftira atılabilirdir demektir. Allah saklasın diyorum.

itidal üzerine:

hakkı söylemeyen dilsiz şeytandır - hadis

yumuşak başlı isem kim demiş uysal koyunum
kopar belki fakat çekmeye gelmez boynum!

Mayıs 31, 2006 6:58 ÖS  
Blogger NeLLy said...

usluba takildik cunku bir kimse hakkinda iyi ya da kotu dilekte bulunmakla kime bela kime riza verecegini Allah'a ogretmeye kalkismak farkini belirleyen usluptur.

mutedil insan ifrat-tefritten uzak olan, sozgelimi emir bey'in 'havadan' konusmayip yazdiklarinin kaynaklarini belirttigini gorebilen insandir.

"hakkı söylemeyen dilsiz şeytandır" hadisini tavriniza delil gostermek, yukarida da verdigim ayete (isra-84) ters dusmektedir.

hadislerde "hata olabilme ihtimali vardir" demek peygamber'e iftiranin hos goruldugu degil, bu ihtimalin varligina dikkat edilmelidir demektir.

ne kadar hirslandiginiz sizi ilgilendirir; tek bir yorum bile yayinlamayacagim bu konuda.

selamlar.

Haziran 01, 2006 4:55 ÖÖ  
Anonymous Adsız said...

Sayfanıza yeni girdim
Çok güzel sizi tebrik ederim

Amma burda sahabeler hakkında yazılan yakışıksız itham ve iddiaları okuyunca çok üzüldüm
Rabbim islah etsin bu iddia sahiplerini
Ben de çok şeyler demek isterdim ama böyle bir tartışmanın faydadan çok zarar vereceğini düşünmekteyim
Onun için "Elahmakulcevabussukut" diyorum
Rabbim hepimize Hakkı hak ve Batılı batıl olarak görmeyi ve göstermeyi nasip etsin
Yalan,iftira,fitne ve fesad hastalıklarından uzak tutsun
Kalbi selamlar
Allah yar ve yardımcınız olsun

Ocak 25, 2007 4:34 ÖÖ  

Yorum Gönder

<< Home