Çarşamba, Mayıs 31, 2006

bugun yine bana bana..

mayis bitti, yani bahar bitti. ilkbahar, ikinci bahar, sonbahar. ben bittim.
**

[Mayıs] bitti
Elimden sanki minik bir balık kayıp gitti
[Mayıs] bitti
İçimden sanki bir şeyler kopup gitti
[Mayıs] hiç biter mi
Hiçbir şey olmamış gibi
Boşlukta kaybolup gider mi
[Mayıs] hiç biter mi

Kalır adımızla
Bir sokak duvarında
Bir ağaç kabuğunda
Bir takvim kenarında
Kalır bir çiçekte
Bir defter arasında
Bir tırnak yarasında
Bir dolmuş sırasında
Kalır bir odada
Bir yastık oyasında
Bir mum ışığında
Bir yer yatağında
[Mayıs] hiç biter mi

Kalır dilimizde
Yinelenen bir şarkıda
Bir okul çıkışında
Bir çocuk bakışında
Kalır bir kitapta
Bir masal perisinde
Bir hasta odasında
Bir gece yarısında
Kalır bir durakta
Yırtık bir afişte
Buruk bir gülüşte
Dağılmış yürüyüşte
[Mayıs] hiç biter mi

Kalır bir sokakta
Bir genel telefonda
Bir soru yanıtında
Bir komşu suratında
Kalır bir pazarda
Bir kahve kokusunda
Bir tavşan niyetinde
Bir çorap fiyatında
Kalır bir yosunda
Bir deniz kıyısında
Bir martı kanadında
Bir vapur bacasında
[Mayıs] hiç biter mi

[Nadir Göktürk]

Salı, Mayıs 30, 2006

şam'in şekeri, arab'in yuzu

iki gunde edindigimiz bilgi ve izlenim neticesinde kucuk/dandik bir suriye belgeseli yaptim. hayirli ugurlu olsun.

*suriye denince en basta anilmasi gereken hic suphesiz pek misafirperver 'big brother'dir. nereye gitseniz sizden ayrilmaz, kah mutebessim, kah karizmatik cehresiyle sizlere eslik eder. (bkz. turkiye'nin big brother'i)

*gaziantep (ayinta
p) eskiden halep'e (aleppo) bagli bir kasaba imis. halep antep'ten 120 km mesafede. istanbul-ankara, belki karaci-islamabad iliskisinin benzeri halep-şam (damascus) arasinda mevcut. baskent sam olmasina ragmen ulkenin turizm ve sanayi merkezi halep.

*giris ucretli ve cikisi (tirmanmasi) mesakkatli de olsa halep kalesi ("kal'a") gorulmeye deger. bir de halep'e has bir tur lokum var ki...
*humus'ta halid bin velid camii'nde sabah namazi, mescid-i nebevi'deymissiniz hissi verir. seyfullah olamasak da kucuk bir halid olup o yuce sahabe'nin yanina yativeremiz gelir.

*sam'in manevi havasi da bir nev
i umre ortamini animsatiyor. kiymetli ashab'dan bilal-i habesi, ummu mektum, ebu hureyre, ehl-i beyt'ten pek cogu ve pek cogunun da makamlari bu sehirde bulunuyor.


*ehl-i beyt turbeleri sebebiyle turkler'den sonra siiler'in yogunlugu goze carpiyor. hz. zeynep'in kabrini buyuleyici bir tapinak haline getiren siiler (rehberimizin soyledigine gore) bu ziyaretleri tamamladiklarinda "kucuk bir hac" yaptiklarina inaniyorlarmis. Allah kabul etsin diyelim.
*sam'da, kanuni'nin mimar sinan'a yaptirdigi, osmanli topragi sayilan ve tc vatandaslarindan baskasinin alinmadigi suleymaniye camii mustemilatinda sultan vahdeddin ve aile efradinin kabirleri bulunmakta. bugunun insanini, sanli tarihinden utananlarla dedelerine yapilanlar karsisinda utananlar arasinda birakan hazin bir manzara bu. kabristanda bulunan bir erik agacindan da "dedemizin maliymis gibi" yiyebiliyoruz.

*kerbela sehidi hz. huseyin'in basinin bulundugu emevi camii dunyanin en buyuk eski camilerindenmis. kiliseden cevrilmis bu caminin dis avlusunda selahaddin eyyubi ve ilk turk hava sehitlerinin kabirleri bulunuyor. bu camide okunan ezan sekli cok enteresan: bir muezzin bir cumle okuduktan sonra 3-4 tanesi birlikte onu tekrarliyor. ogrendigimize gore bu sekilde cok agizdan ezan okuma uygulanan tek cami burasi.

*genel itibarla suriye'nin, turkiye'nin 15-20 yil onceki halini yansittigi soylenebilir. [abimin muthis tespit ve ifadesiyle: "bunlarin canak antenleri bile dandik" :)] cay bahcelerinde dahi sabit fiyat uygulamasinin bulunmadigi ulke esnafinin alisverise pek merakli turk turistler basta olmak uzere muster
ileri kaziklama potansiyelleri cok yuksek. "marka spor ayakkabilar suriye'de cok ucuzmus, soyleymis boyleymis" seklinde asilsiz duyumlarla galeyana gelenler, satilan urunlerin beyazit'tan ithal edildigi supheleri icinde hayal kirikligina ugrayabilirler.

*turkiye'dekinden daha guzeli daha ucuza suriye'de bulunabilecek tek urun nargile olsa gerektir. ayrica, suriye'de, 4500 kisi kapasiteli, yesillik ve havuz kenarina insa edilmis restoranlarda aksam yemegi yemek de mumkundur.

*ibn arabi, omer bin abdulaziz, hz. yahya, hz. zekeriya, yunus'un "dertli dolap"lari ve unuttugum ya da bilmedigim niceleri yine suriye denince akla gelebileceklerdir.

*belgeselimizi sam emevi camii'nden bir hatira ile sonlandiralim: 20 mayis gunu ikindi vakti, hz. huseyin'in turbe girisinde biraktigim ayakkabilarim 5 dk. sonra ciktigimda yerinde yoktu! careyi annemi camide mahsur birakip onun ayakkabilariyla yakinda bulunan hamidiye carsisi'ndan (kapalicarsi) yeni bir ayakkabi almaya gitmekte bulduk. babam ve abimle zor bela bir ayakkabi bulduk, aldik, camiye donup anneme ayakkabilarini iade edip geri carsi'nin icinden donuyorduk ki abim kolumdan cekistirip bana az evvel ters istikamette yanimizdan gecen bir adamin (20-25 yaslarinda) ayakkabilarini isaret etti: "senin mi bunlar?" "valla oyle gibi!" adami durdurup tarzanca "senin mi bu ayakkabilar, nerden aldin bakiyim" dedik. afalladi, "turkî?"gibi sahte sempatiklik belirtileri gosterdi, sonra "bir cikar hele su ayakkabiyi yakindan inceleyelim" dememiz ve cikarmasiyla tezimizi ispatladigimizin eminligini gozlerimizden okumasiyla mahcubiyetine sahit olduk. abimin "haram haram.." demesi ve benim heyecandan kalbimin gumlemesi ve yari kahkaha atar vaziyette abime o gun bugundur devam eden "cingoz recai" lakabini takmam ayni ana tekabul eder. ayagina sigmadigi icin bagciklari sonuna kadar gevsetilmis ve cok feci kokutulmus bu ayakkabilari yikamadan giyemedigim icin geriye kalan son iki gunumuzu de sonradan aldigim ayakkabiyla gecirdim. eh tabi "diger ayakkabilari almadan once bulsaydik ya!" demeye de vicdanimiz elvermedi artik, sukredenlerden olduk. :)

Pazar, Mayıs 28, 2006

gidenlerden..


"ebrar" dedi abim, "son zamanlarda yoruyor, bunaltiyordu ama o zaman bile biliyordum.. on bes, en cok on bes gun sonra milyarlar verebilecegimi bir kez gormek icin".

cikabilecek tum dersleri cikardim bundan.

Çarşamba, Mayıs 24, 2006

bi' milyon bi' milyoon

hayalimdeki mesleklerden biri de cicekciliktir. bugun dusundum ki tez zamanda kadikoy sahilinde bir cicekci dukkani acmali. benim okulu bitirmeme nerden baksaniz iki yil var; bu isi benden once yapacak kimse varsa rica ediyorum hic durmasin. bu kutsal meslegi haldun taner sahnesinin yan tarafini mesken tutmus cingene esnafinin tekelinden ve bi nevi karaborsasindan kurtarmak gerek. istiyorum ki birisi acsin guzel bi cicekci dukkani, ben diplomami alinca staj yapayim yaninda. bana cicek isimlerini, kokularina gore cicek siniflandirmasini, guzel fiyonklar yapmayi ogretsin once. sonra altima bir bisiklet cekeyim, kapi kapi, hastane hastane dolasip cicek teslimi yapayim insanlara. kucuk kartlara not yazmayi bana birakin: 'bunca yil bosuna mi okuduk, iste bunda uzmanim ben!' ciceklerle konusalim, ciceklerden konusalim. ben ciceklerden bir cicek olayim mesela, 'kasimpati' isminde bir de kizim olsun. oglum olursa da 'gerbera' deriz, fena mi olur?

Cumartesi, Mayıs 13, 2006

beyaz yazi (yalniz akillilar gorebilir)

cok yazasim var bugun. hastalikli bir seyler yazmak istiyorum. hasta yatagimdan yaziyorum bunlari. bagladilar beni bu akil hastanesinin karanlik duvarli pis kokulu odasinin beyaz carsafli yatagina. ellerimi biraktilar ki yazabileyim. tek elinle yazabilirsin, solak misin sagak mi dediler. ben ikisini de kullanabiliyorum dedim ("yazi mi tura mi?" "dik"), ikisini de serbest biraktilar. sozume sadik kaldim, yazmaktan baska bir seye kullanmiyorum ellerimi. az sonra hemsire gelecek kafasina gore fazla buyuk ve tenine gore fazla beyaz olan kepiyle, bana yiyecek getirecek. meyveden baska bir sey istemeyecegim. meyve olarak yalnizca elma var diyecekler. olsun, diyecegim. elma yersem dislerim beyaz olur. dis fircalamak ne mumkun bu hasta yataginda?

anlayamadigim bir sey var sayin savcim, avukatimin anlattigina gore beni buraya, iceri tikmislar cunku yazdiklarimla insanlari zehirliyormusum. peki oyleyse neden ellerimi biraktilar simdi yazmaya devam edeyim diye? avukatima sordugumda ellerimin cok beyaz oldugunu soyledi, o yuzdenmis. inanmadim. burda idamliklar var bir de. volta atiyorlar sabah-aksam. aksam karanliginda ne de guzel olur diyor, ozeniyorum cok. ben yatiyorum
, yatagimda, ellerim de bagli kollarim da.

"ben yaptim, evet, ben caldim, ben oldurdum!" sesleri ile reis bey hapishanesinin delisinin, mc murphy'nin akil hastanesinde cinlayan ustun zekali kahkahalari birbirine karisiyor. aralarinda dikilmis bir kiz, bir adam resmi ciziyor. erotomanyak teshisi konmus kendisine, inkar ediyor. bagliyorlar yataga, resim cizmesi icin ellerini serbest birakiyorlar yalnizca.

Pazartesi, Mayıs 08, 2006

parcalandim

abimin tanimiyla:
"ebrar: yuruyen bir trouble"

o simdi paris'te.
..

ve abim: evimizin en kucugu. (3 yasinda)

simdi bournemouth'da. (17/7)

..

parcalandim;

pittsburgh - paris - bournemouth - istanbul



Pazar, Mayıs 07, 2006

yuvaya donus

"bir ucak havalaniyor. isikli levhalarda kent isimleri." [Nazan Bekiroglu]

..

5/5
yerel saat: 18:40
pittsburgh havaalani, pa, abd.

yerel saat: 21:00
detroit havaalani, mi, abd.

6/5
yerel saat: 12:15
amsterdam havaalani, hollanda.

7/5
yerel saat: 01:05
istanbul a. havaalani, turkiye.

..

"thank you for flying with us and we would like to see you on board again."
(NO SOONER THAN 3 MONTHS!!)

Çarşamba, Mayıs 03, 2006

sevincli bir telas continued

amerika'da bir seyi seviyorsam, bir telefonla sak diye her istediginin hallediliyor olmasi (internetten olmuyorsa sayet). bunu yillar once emel hanim soylemisti, hmm demistim. aa tabi bir de cep telefonsuz yasanabilirligi var ki bu ulkenin, ooh deymeyin keyfime.

simdi, hani boyle isin dustugu icin aradigin telefon gorusmelerinde ne olur?
-buyrun ben bilmemkim, nasil yardimci olabilirim
-su derdim var bu var
dersiniz, yardimci olurlar,
-baska sorunuz var miydi
derler,
-yok, tesekkur ederim
dersiniz.
-iyi gunler efendim, bilmemneyi sectiginiz icin tesekkur ederiz
derler en fazla, kapanir.

az once ev telefonu hesabimin kapatilmasi icin telefon actim verizon'a, sebep olarak da ulkeden ayriliyorum dedim. neyse hallettik, kapatirken kadin
-have a good trip
dedi.
-you ttt..
dedim kaldim.
kadin koptu!! :)) o oyle gulunce ben de koptum. 'ben bi yere gitmiyorum' dedi gulerekten. 'ay hani hep oyle diyoruz ya agzim alismis' dedim. 'evet biliyorum' dedi. cok gulduk cok.

sonra dusundum ki telefonum olmazsa internetim de olmaz. yarin okulum da yok, napacagim ben? actim yeniden (ayni kadin cikmadi neyse!) bir gun sonraya alinsin bu dedim. onu da hallettik ama bu kadini sevmedim. adina da 'mrs. bilmemkim' diyor. yuh yani :P

'mrs. bilmemkim' dedim de aklima 'mr. v' geldi. dr.valetta'nin kendi deyimi bu. frenchci ;p sabah finalin ortasinda bu adam nasil kopardi beni yeniden onu da anlatayim kisaca:

ogrenci: are you retired?
mr. v : i am retired. i am recycled.

budur.

--

ilave: emeklilik deyince aklima su karikatur geldi. cicegi burnunda emekli subay dayim ve sevgili kuzenlerime ithafen:
http://www.radikal.com.tr/veriler/2006/05/02/babalar.gif


'ithafen' deyince de aklima 'ona mahsuben' geldi:
-ona borcumuz vardi ya, ona mahsuben
-ona mahsuben?
-evet abi
-sen de bunu yedin?
-evet abi
[vizontele]

vizontele deyince aklima ne geldi onu yazmiycam. sonu gelmez bunun boyle.

Salı, Mayıs 02, 2006

bir bahar aksami..

sevincli bir telas icindeyim.

yer altindan notlar -10

abim tiras olurken cenesini kesmis.
babam kaybettigi saatini bize soruyor.
'fafi! soyle arkadaslarina titresim yollamasinlar, ya da kis sunun sesini.'
annem mutfaktan bana sesleniyor.

sonra sessizlik.

..

safak?

Pazartesi, Mayıs 01, 2006

yer altindan notlar -9

abim melodili bir islik caliyor.
babamin kah "mervis" kah "merveciiik cik cik ciiik" diye seslenisini isitiyorum.
"fafi! naber fafiee" diye bagirmak istiyorum.
annem abime 'oglum bagirtma sunu" diyor.
"anne yaa bak koluma napti!"

sonra yine sessizlik.

..

safak?

yer altindan notlar -8

erkenden tek tek tum fare deliklerinin kapisini caldim;
duydunuz mu mayis geldi!
biliyor musunuz mayis geldi!
heeyy, mayis geldi!

mahmur gozlerle acilan kapilarin ardinda haberi idrak etmeye calisan fareler:
"nee, mayis mi?"
"aman Allah'im, mayis gelmis!"

hadi bakalim hazirlanin, kutluyoruz bunu dedim.

peynirin en beyazi vardi masamizda. bir de cicegin.
dans ettik el ele butun gece, farelerle.