Salı, Kasım 28, 2006

gündüzler size kalsın, verin karanlıkları

bu şiir son sözümüz olsun, sözümüz söz.

Minstrel Man

Because my mouth
Is wide with laughter
And my throat
Is deep with song,
You do not think
I suffer after
I have held my pain
So long?

Because my mouth
Is wide with laughter,
You do not hear
My inner cry?
Because my feet
Are gay with dancing,
You do not know
I die?

[Langston Hughes]

Perşembe, Kasım 16, 2006

"mr.pilot take me back"


penguen bonus kafalari hayranlikla tekrar tekrar izledim.

Çarşamba, Kasım 15, 2006

ucan da kuslara malum olsun

bugune;

bana "gidecegim buralardan.. silinip gidecegim" dedirten, kervan'a katip cile doldurtan o ilk gune;
var olusun basi degilse de devami olup "publish!" demekten ibaret sancisiz dogumlara...

ciceklere; renklerine ve kokularina,
siirlere; ruhlarina, uyaklarina ve okuyanlarina,
sehirlere; uzaklara,
sehrin kalabaliklarina,
kalabaliklar icindeki yalnizlara,
yildizlara,
yolculara, illa yolculara...

cayda sekenlere,

dalda sekenlere,
cizgide sekenlere...

cizgilere;

ince ve silik olan her seye...

boncuktan bir kus
ucurmayi bilenlere.

Cumartesi, Kasım 04, 2006

Униженные и оскорбленные

-giris-

turkce cevirilerinde 'ezilenler' veya 'ezilmis ve asagilanmislar' (ing. the insulted and injured) adini alan roman, dostoyevski'nin 1861 yilinda yayinladigi ve tum eserleri arasinda belki de en yalin, sade ve basit uslup kullandigi romanidir. roman, yayinlandigi gunlerde buyuk yanki uyandirmadigi gibi gunumuzde de pek cok okur tarafindan bilinmemektedir.

bununla beraber, '99, '01 ve '03 yillarinda uc ayri tercumesinden okumus oldugum bu kitabin bazi karakterlerinin birbirleriyle olan iliskilerinin okunup anlasilmasinin yararli olacagi kanaatindeyim.


-smith ve azorka-

kitabin ilk bolumunde vanya'dan sonra karsilasilan bu iki isimdir. feri sonmus gozleri, kambur sirti, isitmeyen kulaklari, donuk bakislari ve daha nesiyle ihtiyarligin son raddesine gelmis bir adam (smith) ve tipatip ayni ozelliklere sahip bir kopek (azorka) rusya'da siradan bir alman kahvehanesinde dizdize son anlarini gecirmektedirler. uzun yillar ayni yastigi paylasan insanlar gibi hayatlarini yillarca musterek surdurmus bu iki ihtiyarin da birbirlerine benzedikleri icin mi ortak yasayabildikleri, yoksa ortak yasamalari sebebiyle mi birbirlerine benzedikleri, cevabi kisiye bagli bir sorudur. asikar olan su ki, bu ikisinden biri oldukten sonra digerinin tek basina yasamasi mumkun degildir. bu halleriyle yasliligin ve o yasa kadar yasananlarin omrun son demlerinde insan uzerinde olusturdugu garip 'baglilik' hissine ornek teskil etmektedirler. dunyadan elini etegini cekmis ve herhangi bir beklentisi arzusu da kalmamis bu insanlari hayata baglayan tek unsur omurlerini beraber gecirdikleri hayat arkadaslari ve bir de hayalleridir; hayalleridir ki smith'e son nefesini verirken kendi evini ya da baska bir seyi degil, belki de yillarca ugramadigi torununun evinin adresini sayiklatmistir.
(12 subat '06)

-vanya ve natasa-

#baskalarinin mutluluguyla mutlu olma sirrina ermislerin oykusudur.#


vanya ve natasa, cocukluklari birlikte gecmis, kisa zaman sonra evlenmeleri beklenen iki genctir. kimsesi olmayan vanya, natasa'nin icten dostlugunun yanisira ihmenevler'in (natasa'nin anne-babasi) de sevgi ve guvenini kazanmis "aileden biri" sayilmaktadir. ne var ki, vanya natasa'ya karsi kardesce bir arada buyumenin getirdigi bagliliktan otesini hissederken, natasa ailenin ezeli dusmani olan prens'in ucari oglu alyosa'ya asik olur. ailesinden cekinen natasa, durumu "yuce gonullu" vanya'ya acar. vanya kendisinden beklendigi uzere natasa ve alyosa'nin destekcisi olur, hikaye boyunca ciftin mutlulugu icin ugrasmakla kalmaz, ihmenevler'le natasa'nin arasini da yapmaya calisir. alyosa'nin sik sik yalniz biraktigi natasa'nin yaninda olan vanya, alyosa hakkinda da en ufak bir kotu dusunce beslemez. iste bu "yuce gonulluluk" sayesinde (yuzunden?) ailesine ve vanya'ya ihanetinin agirligini bile hissetmeyen natasa, alyosa tarafindan nihayet terk edildiginde yaninda yine sadik dostu vanya bulunacak, dillendirmese de saklayamadigi duygulari gozlerinden "
birlikte ebediyen mutlu olabilirdik" seklinde aciga cikacaktir.
(27 mayis '06)

-natasa ve alyosa-

natasa, ailesini terk etmek gibi pek cok sikintiya girip asik oldugu alyosa'yla yasamaya baslar. alyosa fazlasiyla cocuksu bir yapida olup, iliskileri iki sevgiliden ziyade anne-ogul iliskisini andirir. alyosa yaramaz, akillanmaz bir cocuk; natasa anlayisli, sevgi dolu bir anne gibidir. alyosa'nin ne yaparsa yapsin sonunda mutlaka gelip buyuk bir pismanlikla ayaklarina kapandigi natasa'ya, onun deli oldugu bu saf, cocuksu hali her seyi hos gordurur. bu zamparalik-ozur seanslari uzun muddet devam eder. sonunda natasa yapabilecegi en buyuk fedakarligi yapip buyuk bir olgunlukla alyosa kadar cocuk, tatli, ama bir o kadar temiz kalpli, sevecen ve akilli bi kiz olan katya'nin ellerine alyosa'yi teslim eder. katya'yla ayri bir sehirde yasamaya giderken hala 'mutlaka yazacagim, asla ayrilmayacagiz, seni asla unutmayacagim, geri de gelecegim' diye sayiklayan, yeminler savuran alyosa'yi son kez gordugunun bilincinde olan natasa saniyorum sadece gozlerini kapayip gulumsemistir.
(1 eylul '05)

-nelly ve vanya-

kucuk bir kizla ona hayatinin son gunlerinde mutlulugu tanitan imkansiz askinin oykusudur.

Cuma, Kasım 03, 2006

holy Qur'an

you will find various recitations with translations in the links below. enjoy!

Holy Qur'an

imam alsudais recitation

abdullah basfar recitation

Salı, Ekim 24, 2006

nel -> nel

her zaman olmuyor bu, bazen oluyor. her zaman bayram olmadigi icindir belki de. hep bayramlarda oldugunu kim soyledi? ne oluyor? ne olmuyor? ne diyorsun anlamiyorum ki. cok sorma, anlatiyoruz.

her sey el opme gelenegiyle basladi. elini opecegim kimsenin olmadigini bana kim hatirlatti? sonra kim demis kimse yok diye vesvesesini kim fisildadi kulagima? gittim, opecem vallaha. onca insan var yapma etme dedim di mi? bayram degil mi, hakkim degil mi? vallahi opturmem dedi. bizde boyledir dedi. anliyorum, anliyorum. ben de buyuyunce boyle olacagim. intikam alacagim gelecekteki yegenlerimden, manevi cocuklarimdan. vaktiyle istemistim vermemislerdi diyecegim. bunun alternatifi 'ben cektim onlar cekmesin' degil midir, bu daha iyi degil midir? hih!

gozlerime yas doldu birden. topluluk icinde olmasa boyle diyorum. topluluk icine cikmadan once o kadar tembihliyorum; bak, orda kas-goz isareti falan kar etmiyor beni rezil ediyorsun diyorum, kar etmiyor. tersim geri dondum oturdum yerime. heh heh-hoh hoh, bir samata bir gurultu, "bilirsiniz kizlar iste". sonra cikageldi beklenmedik bir anda, bir kucaklama, siki siki sarmalar falan.. aa bu kadari da fazla ama, da diyemedim iste sustum oturdum yeniden.

ustune de sinemaya gittik. son seans kizlar matinesi. soiresi desek? cok bilmislik etmesen?
neyse sapti konu. hii sapti.

**

28 ekim gunluk notu: bugun gokhan amca bana bayram harcligi verdi!! ayrica burdan biri beni isterse degerlendirme gorevini de ustune aliyormus! oldu, gozlerim doldu :D
saka bi yana, hep cok mahcup ediyorlar beni.
bi de bugun ulviye teyze'nin oglu (16)'nun imametinde bi namaz kilmisiz...
valla boyle insanlar turkiye'de olsun canimi yesinler diyorum (bu deyimi hic sevmem de siz turkler ne dior..)

**

31 ekim gecesi ilavesi: gonderdikten iki gun sonra iletilemedigi notuyla bana geri donen bir mailde soz verdim diye yeniden yayinladigim ve o gun bugundur (4 gun olmus) burda duran bu postun artik vadesi doluyor. hasarli mail adresi sahibine buradan sesleniyorum. yorum yazicaksaniz yazin yazmayacaksaniz yazmayin. (bu da guzel turkcemizin guzel deyimlerinden biridir, severek kullaniriz ;p)

Cumartesi, Ekim 21, 2006

hayalistan












"Insan yaratmayi, yollar insa etmeyi sever, tartisma goturmez bu. Ama... icgudusuyle, hedefine erismekten ve yapiyi tamamlamaktan korkuyor... olmasin sakin? Nasil bilebiliriz ki, belki de o yapiyi sadece uzaktan seviyordur; yakinina gitmeden, belki de sadece insa etmeyi seviyor ve icinde yasamak istemiyor." [Dostoyevski]

**

resim: atlas, eylul 2006

okan ozturk'e cok tesekkurler

dahasi icin: http://groups.yahoo.com/group/dostoyevski/
hikayeyi okumak icin: beyaz geceler
hikayeyi dinlemek icin: beyaz geceler

Cuma, Ekim 20, 2006

bayram hediyesi

gozlerinizi kapayin.




meali: 36/1-12.

Pazartesi, Ekim 09, 2006

hosca kal kardesim deniz

cılkı çıkmış, felegi sasmıs, feri sonmus blogum,

mektubunu ald
ım bugun. diyorsun ki ne ben eski benim artik, ne sen eski sensin. oyle biraz.

seni dunyaya getirirkenki iki durtusunden biri "ad
ımı sakın baskası almasın" digeri de "acaba olsaydı nasıl gorunurdu" olan, ilk post'unda 'bir ben eksiktim, ahanda ben de geldim hoh hoh' deme ve 'cok buyuk gayelerim var, dunyayı da kurtaracam bununla' seklinde hedef koyma luksunu sayfasına yasatmamıs biri olarak bu geldigimiz noktada sana ihanet ettigimi dusunmuyorum. bir 'defter'im vardı, yıllardır agzını acıp tek kelime etmemis, sadakatle, hurmet ve sevgiyle kah gozlerini gozlerime dikip, kah basını one egip dinlemis, dinlemisti beni; hayırlı evlat yetistirmenin faziletine binaen bir tane de hemcinsi 'sayfa' olsun diyerek ise koyulduk ise simdi pisman mı olalım? Allah evlatlarımızdan cektirmesin, bu davranısın bana cok dokundu ama anne sefkati hos gordurmesin de ne yapsın.

mesele olansa durumun cozumsuzlugu. bana de ki 'asl
ına don, oyle olunca ben de donerim'. ahaha, de de goreyim. iste bu donme hic kolay degil. ben istemez miyim sanıyorsun? ozlemiyor muyum adını 'sayfa' koydugumun tek bir sayfadan ibaret, gozumun onunde, yeri yurdu belli oldugu gunleri? hala aklıma gelip gulumsetmiyor mu beni yegane okuyucum 'cos'un her yazıya yazdıgı yorumlar, ve usenmeden, belki de sebepsiz yere, hepsini silisim? yaptıgımın yeniden gelecegin zifiriligine gecmisin loslugundan ekmek kırıntıları bırakarak sessiz kimsesiz yurumek olmasından baska arzu ettigim nedir simdi?

sus ey blog; sayfa demeye
varmıyor dilim.
ve yagma yagmur, beni silip supurme.

Pazar, Ekim 08, 2006

sonun baslangici

ssc : yurumek istiyorum
ssc : bi sarki mirildanarak yururum
- hangi sarki
ssc :
bilmiyorum
ssc : icimden hangisi gecerse
ssc : yagmur sesine hangisi uyarsa
ssc : yagmura vokal yapacagim
- singing in the rain...

Cuma, Ekim 06, 2006

kirpiyim kirpisin kirpi

bu boyle biline.

Pazar, Eylül 24, 2006

korkunç ve görkemli yazar

"raskolnikov'u okuyan ve uzandığı kanepede bu hayaletler dünyası
karşısında keyifli korkular yaşayan, dostoyevski'nin gerçek okuru
değildir; bunun gibi, yazarın romanlarındaki psikolojiye hayranlık
duyup, dünya görüşü üzerine iyi yazılar kaleme alan bilgin ya da
uzman kişi de dostoyevski'nin gerçek okuru sayılamaz. dostoyevski,
ancak kendimizi berbat hissettiğimizde, acı çekebilme sınırımızın
sonuna varmışsak ve yaşamı bütünüyle alev alev yanan bir yara diye
algılıyorsak, eğer artık yalnızca çaresizliği soluyorsak ve
umutsuzluğun binbir ölümünü yaşamışsak, işte ancak o zaman okumamız gereken bir yazardır. ancak o zaman, yani acıdan yapayalnız kalmış, felce uğramış olarak yaşama baktığımızda, o vahşi ve güzel acımasızlığı içerisinde yaşamı artık anlayamaz olduğumuzda ve ondan hiçbir şey istemediğimizde, evet ancak o zaman bu korkunç ve görkemli yazarın müziğine açığız demektir. böyle bir durumda artık birer izleyici olmaktan, yalnızca okuduklarımızın tadına varıp onları değerlendirmekle yetinen kişiler olmaktan çıkmış, dostoyevski'nin eserlerindeki o zavallı ve yoksul kardeşlerin arasına katılmışız demektir; o zaman biz de onların acılarını çekeriz, onlarla birlikte, soluk bile almaksızın, yaşamın anaforuna, ölümün sonrasız öğüten değirmenine bakışlarımızı dikip kalırız. ve yine ancak o zaman dostoyevski'nin müziğine, bizi teselli etmek için söylediklerine, sevgisine kulak veririz; ancak o zaman onun korkutucu, çoğu kez cehennemden farksız dünyasının anlamını kavrarız.
"

[Hermann Hesse, 1925]

Salı, Eylül 19, 2006

uykucu sirin askina

ne olur benim de boyle bir fincanim olsun.

Pazar, Eylül 17, 2006

sweet september


Salı, Eylül 12, 2006

sehir sosyolojisi

bir sehrin, binalariyla yollariyla agaclariyla, parklariyla kopruleriyle meydanlariyla bir insani beklemesini, karsilamasini, gorunce uzaktan el etmesini, yanina varinca kucaklayip sımsıkı sarmasini bizzat tecrube etmis, kiymetini bilmisimdir. no offence: bahsettigim sehir pittsburgh'un ta kendisidir.

guzeldir bu sehir.


cekip yayinlayabilecegim her turlu pittsburgh fotografina google images'ten ulasilabilir. fotograf cekmiyorsam gorduklerim benimle kaliyor demek ki bunun hazzini inaniyorum yillar gectikce daha iyi yasayacagim.

farkli yorumlara musait bu karikaturunse, biz, "pittsburgh'un (yorgun insan ruhunu) diriltici etkiye sahip oldugu" yorumunu benimseyenlerdeniz.

ozetle, iki yilda zaman zaman lanetledigim halde elim mahkum olup yeniden geldigimde beni sefkatle bagrina basan bu vefakar, sonbaharda ayri bir guzel sehre minnet ve mukabil sevgilerimi sunuyorum.
guzel gunlere..

Cuma, Eylül 08, 2006

eylul cicegi



Perşembe, Eylül 07, 2006

gaye, sebep, bahane..

Ne sen varsın, ne ben, ne yâr, ne kimse;

O var!

Salı, Ağustos 29, 2006

sigaraveturevlerindennefretedenlerdenizelhamdulillah

"Cigarettes are bad for you."
"If people like you didn't exsist I wouldn't have to smoke." [urbandictinonary]


"sen once exist yazmayi ogren" diyorum buradan.

Pazartesi, Ağustos 28, 2006

Cin Suresi

evde (yani ailemin evinde) baslattigimiz bir kampanyayi, ya da bir oneriyi burada da bildirmek isterim.

15 gun icinde Cin Suresi'ni (72.sure. 28 ayet. 2 sayfa.) ezberleyen kisi benden diledigini isteyebilecek, ben de tabi ki yerine getirmeye calisacagim. bunun icin tek sart ezberlemeye baslamadan once bana bildirilmesi. bitirince bana ezbere okunma zorunlulugu yok ama kendiniz disinda birine okumalisiniz.

neden cin suresi? bence baslayin da gorun ;) tesvik mi ediyorum caydiricilik mi yapiyorum belli olmadi simdi; saka yaptim saka. cok guzel bir suredir cin suresi. mealini de burada bulabilirsiniz.

15 gunde 27 satircik nedir ki, gunde iki satir bile degil. bence her musluman hafiz olmali. ben de!

Cuma, Ağustos 18, 2006

bella ciao

- amerikan kartalinin afaki kusatan kanatlari altinda golgelenmeye ve binbir basi arasindan gunesten bir huzme yakalamak uzere gozunu daima yukarilara dikmeye hazir misin olric?
- hazirim efendimiz.

**

- ya siz, yali bulbulu, hicbir baski altinda kalmadan calikusu ile yer degistirmeyi kabul ediyor musunuz?
- evet.

**

ben de gokyuzune yildizlari taktim gitti. kayarsa biri, bilin ki...

Perşembe, Temmuz 27, 2006

yummy

nefret ve öfke dolu bir dünyada,
nefret ve öfke dolduğum bir dünyada..
**
yeğenlerim

animeden fırlamış gibi


hanım hanımcık

Çarşamba, Temmuz 26, 2006

sevgili gunluk :p

gunlukvari seyler yazmayi seven biri olsaydim bu sabah akbil doldurmak icin evden her zamankinden daha erken cikip kadikoy'e gittigimi, ama akbil gisesindeki adamin uyuzlugu yuzunden otobusu kacirip vapura binmek zorunda kaldigimi ve dersten pek bisi kacirmamis bile olsam bu durumun beni cok sinirlendirdigini yazardim.
zaten eger aceleniz varsa, en azindan bir ihtimal olarak gec kalmaniz soz konusuysa ve iki sira (kuyruk), iki arac, iki guzergah vs. gibi bir secim yapmaniz soz konusuysa muhakkak sizin sectiginiz sizi gec birakir. isin kotusu digerini secseydiniz yetisecek miydiniz ondan da hicbi zaman emin olamazsiniz.

ayrica bugun bir sey ogrendim; voipstunt'la abd'deki bir sabit telefonu da ucretsiz aramak mumkun. ses biraz gec gidip geliyor, oyle olunca ayni anda konusuyorsunuz, sonra 'go ahead..' 'go ahead..' ay yok siz buyrun, siz buyrun muhabbeti oluyor ama olsun. ingiltere ve fransa'yla da ayni sekilde bedava konusuyoruz. speaker'lari da laptop'a bagliyoruz butun eve yetiyor ses. bir ay sonra bu isleri koordine edecek kimse kalmayacak bu evde, vay anasini. kardesim de okul degistiriyormus, yatili okuycakmis. eh artik disardakiler arar burayi. hala sekiz kusur dolarlik kredim duruyor. sifreyi kaybetmediysem..

Salı, Temmuz 25, 2006

bir yanginin kulu

bu nasil olur diyorum.. onbes gun oncesine kadar evlerinde senin gibi, benim gibi oturan insanlar bugun cehenneme terk edip evlerini...

siyaset biliminden, teorilerden, kose yazarlarindan, birlesmis milletlerden, acik oturumlardan, halk gunlerinden, baris cubuklarindan...

her sey yarim kaliyor.

bu nasil dunya.. dunya ne ki? neler oluyor Allah
im? nereye gidiyoruz?
..
noor'u dusunuyorum. amerikali annenin kizi. heyecanla hayatinda ilk kez lubnan'a gidip oradaki akrabalarini gorecegini soylemisti yazin basinda. gidip donmus mudur? simdi akrabalari ne haldedir?

turkiye'ye akin edenler icin burasi guvenli liman midir?

asik olur, sarki soyler, sarhos olur, kalp kirip gonul mu aliriz biz bu ulkede? onlayn gazeteler okur, yazim hatalarina kafayi takar, entelektuel karin agrilari ceker, uluslararasi iliskiler teorileri uzerine tezler mi yazariz? en uzun vadeli yatirimimiz, hayalimiz, dunyanin dort bi tarafina sevgi pitircigi okullar acip turkce sarkilari siirleri turk olmayanlardan dinlemek midir?

bildigim bir sey varsa, tum guluslerin bir bedeli oldugu.

Pazartesi, Temmuz 24, 2006

evrende bi sen, bi ben, bi de..

bizim evde bazi replikler vardir bizimle butunlesen. ordan-burdan aklimizda yer eden, genelde gulmemize bahane olan seyler.

"sen daha yatmadin mi yer elmasi" vardir mesela (surahi hanim'dan). gecenin koru kalkip da birini uyanik goren boyle der.

ya da birisi birisinden bisi istiyor, o alakasiz bi konuda konusmaya devam ediyorsa "beni ovme bana para ver para" (vizontele) diyerek konuya mudahale eder.


"uckagitci inek" (karate kamil'den -fistik.com-) vardir ki turklerin sevdikleri insanlara kufurle hitap etme ozelliginin ailemizdeki tezahuru olarak sayilabilir. mesela abim disari gidecek, bana acil kontor gerekiyor, alip cabuk gel diyorum. biraz sonra sms geliyor, 100 kontor yuklenmistir diye. ben boyle yapilabildigini bilmiyordum. "uckagitci inek nasil yaptin onu?! super oldu cok tesekkur ederim!!! :*" diye mesaj atiyorum en bedavasindan :)

bizim modem sorunlu biraz. telefonla konusurken ses kalitesi baya dusuyor, telefon calinca modem kablosunu cikariyorum mumkunse. az once kardesimden diger bilgisayardan aldim kabloyu, baglandim tam, ki isim var gucum var, bes dk bi mail neyim yazayim diyorum, telefon caldi! "hay Allahim yarabbim" dedim. kardesim, "maceran bitti abla" ("maceran bitti horoz" karate kamil'den). oldum gulmekten.

bi de dun gece ben falanist (sw)'in yazdigi gunluk gibi seyin eski yillarini okumaya dalmistim, kardesim geldi beraber okuduk. bazi seyler var Allahim oluyoruz gulmekten. gecenin bi vakti. annemler yan odada. boyle sekilden sekle falan girdik. abim aklima geldi. hep onla yapardik bunu. ama bi sey falan okumaz kendimiz konusurduk. kendi kendimize nasil katilirdik yarabbim. abim diye soylemiyorum, cok manyaktir. ve simdi o uzaklardayken dusunuyorum da insanlari birbirine yakinlastiran en onemli etkenlerden bi tanesi gulmek. birlikte gulmek. ayni seye gulmek. belki sirf o guldugu icin gulmek. sevdigimiz insanlarla gulmeyi severiz. belki de dostoyevski'nin deyimiyle gulmesini sevdigimiz insanlari severiz.

simdi burdan hareketle turkcell'in "gece kusu" reklamindan soz etmek istiyorum. bu reklami guvenilirliginden suphe icinde oldugum bir siteden indirinceye kadar izlememistim ama anlatmislardi. ozetle cocuk (erkisi) kizla evrende ikisi ve dayisinin yalniz olmalari hayalini paylasiyor, hatun kisi (salako) "dayin niye" diyor, o da "dayim cok matrak adamdir, oldurur bizi gulmekten" diyor ve kiz bozulup kapatiyor telefonu. bana anlatanlar da bunu komik bulduklari icin anlattilar. yahu dusunun, ne kadar romantik bi tekliftir bu. birlikte gulme teklifi. matrak bi adam, ikisini gulduruyor. baska kimseler yok ve ikisi kopuyorlar gulmekten. ben daha romantik bir tasvir dusunemiyorum. (bu noktada romantiklik adina siir yazmak/okumak uzerine de bisi diyesim geliyor da bozmiyim havami diyorum)

oyle yani.
bol guluslu gunler.

Cuma, Temmuz 21, 2006

okuduğumuzu anladık mı?

"Bugün epistemolojik sarkaç, evrimsel usavurumdan ve yöntembilimsel pozitivizmden aktör sorununa ve buna bağlı olarak modernliğin ve kimliğin özelci, bulunduğu bağlamla sınırlı yorumlarının analizine doğru sallanmaktadır." (Nilüfer Göle. "Modern Mahrem" s.19) (vurgular bana ait.)

şiir sevmem, demiştim değil mi? gözünü seveyim şiir gibi nesirin; bakın nasıl ruha hitap ediyor, alıp götürüyor beni,
canım.

"hell and fire...thus i hate myself"

hep soylerim, sevmem siir. yazmak soyle dursun, okumaktan acizimdir. ama cok sevdim bu iki siiri. tercumelerini yapmaya da calistim ama fazla amatorce oldugu icin simdilik bende duruyorlar. cevirmeyi arzu edenler lutfen cekinmesin, turkcelerini de yazalim.

ilki siir degil, bir ballad:

Lord Randal
[...]
‘O I fear you are poisoned, Lord Randal, my son!
I fear you are poisoned, my handsome young man!’
‘O yes, I am poisoned; mother, make my bed soon,
For I’m sick at the heart, and fain wad lie down.’

‘What d’ye leave to your mother, Lord Randal, my son?
What d’ye leave to your mother, my handsome young man?’
‘Four and twenty milk kye; mother, make my bed soon,
For I’m sick at the heart, and fain wad lie down.’

‘What d’ye leave to your sister, Lord Randal, my son?
What d’ye leave to your sister, my handsome young man?’
‘My gold and my silver; mother, make my bed soon,
For I’m sick at the heart, and fain wad lie down.’

‘What d’ye leave to your brother, Lord Randal, my son?
What d’ye leave to your brother, my handsome young man?’
‘My houses and my lands; mother, make my bed soon,
For I’m sick at the heart, and fain wad lie down.’

‘What d’ye leave to your true-love, Lord Randal, my son?
What d’ye leave to your true-love, my handsome young man?’
I leave her hell and fire; mother, make my bed soon,
For I’m sick at the heart, and fain wad lie down.’


I Find No Peace

I find no peace, and all my war is done;
I fear and hope, I burn and freeze like ice;
I fly above the wind, yet can I not arise,
And nought I have, and all the world I seize on;
That looseth nor locketh holdeth me in prison,
And holdeth me not, yet can I scape nowise;
Nor letteth me live nor die at my devise,
And yet of death it giveth me occasion.
Without eyen I see, and without tongue I plain;
I desire to perish, and yet I ask health;
I love another, and thus I hate myself;
I feed me in sorrow, and laugh in all my pain.
Likewise displeaseth me both death and life,
And my delight is causer of this strife.

[Sir Thomas Wyatt (1503-1542)]

Çarşamba, Temmuz 19, 2006

sabah sabah, töbe töbe..

babam: merviş? iyisin bugün.
ben: hıı.

Salı, Temmuz 18, 2006

jon -> nel




Pazar, Temmuz 16, 2006

Rabbim el-Muheymin

"benim iki kardesim var: biiir canim kardesim, ikiii sut kardesim"

diyen bi reklam vardi, favorimdi. yan odadan sesini duysam hemen kosardim kacirmamak icin.

simdi demek istiyorum ki benim iki abim var. biiir canim abim. ikiii sut abim. bu sut abi de reklamdaki gibi degisik bi sut abi. cukulatali, cilekli sut gibi. firt firt guzelce cekerken arada agzina bisi gelmemesi gibi. sonra icindeki sut bitince kutuyu sisirip gum diye patlatmak gibi. ya da tencerede kaynayan sutun tasip etrafi batirmasi gibi. ne bileyim, sutten cikmis ak kasigin da neticede yagli olmasi gibi falan..

abim'e veda partisi yapiyoruz bi yandan, aglayan kek yapiyorum icine hakiki gozyaslarimi katip; mayis 2007'ye vuslat sarkilari, hercai siirler yazmak istiyorum. ve diger yandan bir seyin partisini yapiyorum sut abimle, neyi kutladigimi bilmeyecek kadar kendimden geciyorum. ortadogu'nun kanli sofralarindan, hirosima'nin kucuk cocuklarindan gecip baris cubuklari atmak istiyorum planorlerden. sonra ben de atlamak, parasutu acmakla acmamak arasinda tereddut etmek istiyorum. acmamaya karar verip gozlerimi kapayip ruzgari hissederken iliklerimde, kendimi sut abimli bir balonun icinde buluvermek istiyorum.

...


simdi susmak istiyorum. tum partilerden siyrilip susmak, gecenin kalan kisminda.

Cuma, Temmuz 14, 2006

benim sarkim



silik seksek cizgisi:

sarkinin ikinci kismini kesse miydik

silik seksek cizgisi:

yer kaplamasin diye dedim canim, severiz yoksa yaban taylarini, cilli horozu..

Pazartesi, Temmuz 10, 2006

zor zamanlar

bir resim canlaniyor kafamda:

bugs bunny'nin bir bolumunde galiba (tom&jerry de olabilir) kahramanimizin cok sessiz olmasi gerekiyordu, aksi halde basi belaya girecekti. o sirada dusmani (kotu kalpli kel avci olmali) cok feci canini yakiyordu. o anda bagiramayacagi icin agzini elleriyle sımsıkı kapatip -bip bip diyen roadrunner gibi ayni- var gucuyle kosuyordu. yeterince uzaklastiktan sonra nihayet kollarini iki yana acip, havada ziplar vaziyette bacaklarini da ayirip agzini kocaman acip oyle bir ciglik atiyor ki.....

cevremde kumelenen tum dunya korkunc bir sabir ve halel gelmesinden sakindiklari sozum ona itibarlariyla iste benim bu cigligimi beklemekteler.

Cumartesi, Temmuz 01, 2006

home alone- yine, yeniden

ulkem. icinde 'annemin mutfagi' olan evim. studyo degil, shadyside degil; buyucek bir ev, acıbadem.

ya hayat?

saat alarmı. kalk, az atıstır, okula git. sessiz sedasız derslere gir-cık, eve gel. kapiyi anahtarla ac. yorgunluk. bilgisayar, okuma-yazma. kitap, okuma. kagıt-kalem, yazma. sıkıntı, dusunme-dusunmeme.

illa sessizlik illa sessizlik. kendi sesini unutma. her tıkırtıda urperme.
..

hey dostum, ben bu sahneyi bir yerden hatırlıyorum.

"corci'ye unserenat"

ne zamandi? encarta'yla unutulmaz gecelerde mi? yer altinda farelerle dans ederken mi? "corci.. corci.." diye kendimi harap etmekteydim. o yazi yeniden elime gecse, okusam, bagrima bassam, aglasam inlesem diyordum. istanbul'dan istemeyi dusundum ama kim arayip bulacakti onu ben nerede oldugunu bilmiyorken daha. zor olmadi sonra, buldum, bastim bagrima. oyle bir yazi iste.
lise sinif arkadasim h. 2000 yilinda yazmisti:

-Corci'ye Unserenat-

Icimin bahcesinde firtinalar kopuyor Corci! Nefret topu buyuyor icimde. Burnumun dibindesin diye.

Off!! Simdi yanimda olmasan, yaninda olmasam. Icimdeki nefret topu oyle hizli buyuyor ki! Cabuk cabuk buyuyor. Cabucak alevleniyor.

Of Corci! Ozur dilemezsen bir yilan olurum. Hep guzelim diye kiskanirdin ya beni! Bak Corci! Simdi bir sumuk yuregim. Yesil sumuk. Ozur dilemezsen o sumugu sana gonderirim Corci! Bardaklarla, pet siselerle, bidonlarla gonderirim. Karga tirnaklarina kazidigim mektuplarla gonderirim.

Ozur dilemezsen bir sivrisinek olurum Corci! Ignemle kanini emerim. Git dersen bir gun durmaz giderim. Kafdaglarini asar, butun ugursuz kara kedileri toplar sana getiririm.

Sen varsin diye kuslarin hepsi sokta, ucamiyorlar Corci! Cicekler boyun buktu. Hercai meneksemizi sorarsan adini duyunca kalp krizinden gitti gariban. Ninem diyor ki: “Allah Allah, bu cicege ne oldu boyle, kalp krizinden gitti birden.” Ninem bilmiyor senin geldigini.

Sen gelmeseydin garip meneksemiz kurur muydu hic? Sahi corci! Sen gelmeseydin meneksemiz kurur muydu?

Ben de hasta olmazdim boyle. Bir at olurdum o zaman. Senden uzaklasmak icin can atan, delice, ruzgar gibi kosan bir at olurdum.

Sen git yeter ki! Ben her zaman at olurum. Gelme Corci! Eger gelirsen, lagim olurum, akarim ustune selaleler gibi.

İcim sıkılıyor sen yanimdayken. Yatagin altina saklaniyorum. Yatagin altindaki fare deligindeki farelerle dertlesiyorum. Seni anlatiyorum onlara, yaptigin gicikliklari. Hepsi uyuz oluyorlar sana, hepsine anlattim cunku.

Bazen tuvalete kilitliyorum kendimi, sirf yanima gelme diye. Yalvariyorum tuvaletteki lagim farelerine, beni senden kurtarsinlar diye. Fareleri cok seviyorum ben, cunku beni dinliyorlar, ara sira konusuyorlar benimle. Seni anlatiyorum onlara. Fareler de kuyruklarini salliyorlar. Onlar da seni taniyorlar Corci!! Of Corci! Bir de yanimda olmasan, yaninda olmasam...

Seni bir kabus diye dusunuyorum Corci, kalbim yerinden firliyor. Sen kabus olma Corci, ben de senden korkmiyim, farelerle sirdas olmiyim, sana nefret kusmiyim. Yatak altlarina saklanmiyim. Git dersen bir gun durmam, giderim. Kosa kosa giderim hem de! Dedeme sık sık soruyorum:
”Kim dogurdu bu Corci’yi dede?” diyorum, “niye dogurmus sanki? Keske dogurmasaymis.” Dedem diyor ki: “Ne yaparsin iste? Olmus bi kere!” “Bana ne dogumdan mogumdan” falan diyorum, “Az kaldi” diyor dedem, “Gunes bir defa dogup batinca, Corci olecek insallah.” “Ooww! Ne kadar cok!” diyorum dedeme. “O zamana kadar o beni oldurur!” Of Corci! Yanimda olmasan, yaninda olmasam.

Ne olur defol git Corci, pılını pırtını topla git. Yollar kapaliysa gitmen icin yol olurum sana ben. Uzun ince bir yol. Yeter ki git! Gidersin degil mi Corci? Eger yaninda bir yol arkadasi yoksa, sabirli bir yolcu olurum seninle. Uzaklardan, cok uzaklardan yururum, yanından degil, cunku ayaklarin cok pis kokuyor Corci!

Sonunda yorulurum Corci, yerlere serilir, bir kosede k
ıvrılıp uyurum.

Of Corci!! Yanımda olmasan, yanında olmasam...

Cuma, Haziran 30, 2006

herkes isini yapsin!

resimlerde alman teknik direktor jürgen klinsmann (solda) ve aktor samuel le bihan'i (sagda) goruyoruz.
klinsmann le bihan'in "à la folie.. pas du tout" filmindeki haline o kadar benziyor ki her almanya macinda "kardiyolog loïc!" diye dusunmeme engel olamiyorum. yari finalde de izleyecegimize gore korkarim iyice psikopat olacagim.

"kardiyolog" demisken "angélique"e hakkini vermezsek olmaz:

bi' bonibon versem?

hala var mi bilmiyorum, biz kucukken "sipsevdi" sakizlari vardi. mavi ya da pembe ambalajli olur, icinden bir "ask.." tanimi cikardi. "love is.." diye ingilizcesi de yazilir, bir de bu tanima uygun sevimli bir resim olurdu. nemize gerekse bu tanimlari merakla, heyecanla okurduk. aklimda kalan bir sipsevdi ask tanimi "tek semsiye altinda beraber yurumektir" diyor. buna benzer bir tanimi da eksisozluk'te gordum ki cok hosuma gitti: "ilk önce onun burc yorumunu okumak"mis :)

bana kalirsa ask "yuzuk"tur. yuzuk deyip gecmeyin, icinde 'efendi'sinin ismi yazili, sihirli bir halka bu. ("evlenmeyeceksem asik olmayayim mi, asiksam illa evlenmem mi lazim canim ne munasebet, boyle
cagdisi fikirlerini kendine sakla!" diyenler olabilir, saygi duyariz.) 1999'da bir arkadasimda benzerinin kolyesini gorup "takim olsun" diye parmagimdan cikarip hediye ettigim yuzukten sonra bir daha takmadigim bu takiyi simdi yukaridaki tanim ekseninde dusundum de yeniden, kucuklugumuzde bonibon kapaginin altindan cikacak harfi merak etmek gibi bir sey bu :o)

Cumartesi, Haziran 24, 2006

ortaya karisik

bir baslik altinda farkli pek cok konudan bahsetmek yazarin kafasinda kirk tilki, kirkinin da kuyrugu kopuk tilki oldugu anlamina gelebilecegi gibi baska anlamlara da gelebilir. ne gibi? misal: manavin onunden gecerken bir kasa dolusu kocaman incirler goren yazarin cani incir ceker. (alir da bu arzusunu tatmin eder mi, almaz da bu yolla nefsini terbiye ettigini mi hisseder bu onemli degil.) hemen aklina "incir cekirdegini doldurmayacak" gelir. oyle bir sey. ardindan "bir cuval inciri berbat etmek" gelir. anliyorsunuz degil mi? sonrasi malum; "kestiniz incir agacini! kestiniz incir agacini!" diye ortaliga saldirir, zor zaptederler. incir sutu sifaliymis, onu deneyin diyorum ben de buradan, acizane.
**



film izlerken belirli sahnelerin resimlerini cekmek (tabiri duzeltmeyecegim hayir) gundelik hayat icinde gayri ihtiyari insan zihnine yerlesen sahneleri/goruntuleri zaman gectikten sonra hatirlamak istemek durtusunun bir tezahurudur. bu durtu son derece insani olup, hatirlamak istemeyip her seyi silme, unutma istegi veya "uzuntulu hatiralar aklima gelince yeniden yasiyor gibi olup uzulurum, sevincli anilari hatirlayinca da onlarin gecmiste kaldigini hisseder, yine uzulurum" yaklasimindan daha sagliklidir. (kaynak: froyd ;p)

Perşembe, Haziran 22, 2006

yasamak guzel sahiden

"Sabır boyun eğmek değildir, sabır mücadele etmektir." [kurtlar vadisi ırak'tan]
--

neler oldu?

mevsimleri saymaktan yorgun dustugumuz icin hangi mevsimdeyiz bilmiyoruz. bildigimiz su ki, yilin bu doneminde cevremizde gozlerini kismis, burnunu eksitmis, zaman zaman dort parmagiyla alninda biriken terleri silen huzursuz ve somurtkan insanlar goruluyor. bunlarin marmara universitesi yahut capitol gibi islek otobus duraklarinda beklemekte olup, ufukta beliren her hasmetli yesil otobusu goruste yuregi hop edenlerine ise ayri bir muhabbet ve sefkat besliyoruz. "okullarin da tatil olmasiyla sehir bosaldi, istanbul tatile cikti peh peh" diyenlere "hıı biz de terk edelim de sehir onlara mi kalsin, zaten istedikleri bu!" diye karsilik verip hayata kaldigi yerden devam ediyoruz ;o)

okullar tatil oldu, sahi. ilk firsatta final yorgunu (ve muzafferi) biricik yoldasim büşra'yla, vaktiyle sinasi ve neriman'in el ele dolastigi meshur sokagi gormeye gittik. tarihimizin bu essiz mekanindan cok etkilendik, hatira fotograflari cektik, bir dokunakli yazi da yazdik ama yayinlamaya kiyamadik, olsun.

yegenlerimize teyzelerinin etinin kemiginin de oldugunu bildirecek/hatirlatacak bir guzellik yapip onlari yasadiklari ulkede gorme dusuncemiz, onlarin "hahayt once biz geliyoruz" surprizleriyle yerini eteklerimize zil caldiran bir bekleyise birakti. o arada abimiz ingiltere'ye gidiyormus, dunya kupasini kimin alacagi zaten belliymis, tum bu maclar "danisikli dovus"mus falan, bunlar da ara karistiran eglenceli gundem malzemeleri oldu.

neler ogrendik -ki ogrenmenin sonu yoktur-?
bir annenin (benim annem degil) kizina "taktigin mucevher senden once gorunmesin" diye nasihatte bulundugunu, bir modaciya gore, "kadinin evden cikarken son kez aynaya baktiginda 'daha baska ustume ne takabilirim' diye degil, 'ne cikarabilirim' diye dusunmesi gerektigini" ogrendik, cok hak verdik, pek hosumuza gitti; burdan da 'bir eyleminin dogrulugu onay gorunce insanoglu keyfe gelir" neticesine vardik.
--

imdi, "sizin yuzunuzden biz rapor ediliyoruz" veya "basini ortmeyen musluman degil mi" deme seviyesini asamamis kafalarla yuzlesip aydinlik gelecegimize ucurtmalar ucurmaya calismak, yani 2006 yaz doneminde "bogazicili" olmak nasil bir sey diyenler duysun: valla belem [lokum] gibi, [muhallebi] gibi bi sey.

Perşembe, Haziran 15, 2006

kâtib-i adl

-noterler de tum diger meslek sahipleri gibi senden-benden-bizden insanlardir. belki bir muzmin bekar, belki bir anne, belki sefkatli bir babadirlar.

-noterler, toplumda Allah'ın "bir katip aranizda adaletle yazsın" diye emrettigi gorevi icra ederler. (bkz. bakara-282)

-noterlik sanıldıgı gibi "no-ter" bir meslek degildir. istanbul'da gorulen noterler, hukuk fakultesi ardından 3. sınıf noterliklerde asgari ucret civarında bir gelirle meslege baslayıp alın teriyle yogrulmus yıllarca (en az 15 yıl) dirsek cürüterek o kıdeme ulasmış cefakar kimselerdir.

-ulkemizde bol miktarda alkolik noter bulunmakla beraber, sonradan gorme ve alınteri dokmeden para kazanan noter yoktur.

-noterliklerde sigara içmek yasaktır.

-noter katipleri, devlet dairelerindekilere kıyasla musterilere son derece kibar, incelikli davranırlar.

-noterlik seksiz süphesiz en cok vergi odeyen meslek grubudur. halktan aldıklarının cogu vergi olarak devlet hazinesine girer.

-noterler, imza attıkları işler ve gunbegun artan sahtecilikler sebebiyle buyuk sorumluluk, ve dahi risk tasıyan, iki yilda bir derinlemesine teftisler ve zaman zaman uykusuz geceler geciren meslek sahipleridir.

-noter daireleri kamusal alan kapsamında bulunmayıp, basortulu kimselerin rahatlıkla girip işlerini gordurebilecekleri yerlerdir.

-nedense, bayan noterlerin hic evlenmemiş olma ihtimalleri yuksektir :)

-bazı noterlerin, yalnızca zanna dayanarak "noterler gereksizdir, eskiyadir, soyledir boyledir" diye konusanları gorunce ifrit olan kızları vardır.

Pazar, Haziran 11, 2006

bulbulun cektigi.. -2


açıl gel ey gonca gülüm
ağlatma şeydâ bülbülüm
şu inleyen garip dilin
âh-u efgânı gül’dür gül



(Basmasa mübarek kademin rûy-i zemîne
Pak etmez idi kimseyi hâk ile teyemmüm.)

Cumartesi, Haziran 10, 2006

leylek leylek havadaa


ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin


abrakadabra

yegenleri nel'in yanına gelsin.

-28/07'de insallah-

Çarşamba, Mayıs 31, 2006

bugun yine bana bana..

mayis bitti, yani bahar bitti. ilkbahar, ikinci bahar, sonbahar. ben bittim.
**

[Mayıs] bitti
Elimden sanki minik bir balık kayıp gitti
[Mayıs] bitti
İçimden sanki bir şeyler kopup gitti
[Mayıs] hiç biter mi
Hiçbir şey olmamış gibi
Boşlukta kaybolup gider mi
[Mayıs] hiç biter mi

Kalır adımızla
Bir sokak duvarında
Bir ağaç kabuğunda
Bir takvim kenarında
Kalır bir çiçekte
Bir defter arasında
Bir tırnak yarasında
Bir dolmuş sırasında
Kalır bir odada
Bir yastık oyasında
Bir mum ışığında
Bir yer yatağında
[Mayıs] hiç biter mi

Kalır dilimizde
Yinelenen bir şarkıda
Bir okul çıkışında
Bir çocuk bakışında
Kalır bir kitapta
Bir masal perisinde
Bir hasta odasında
Bir gece yarısında
Kalır bir durakta
Yırtık bir afişte
Buruk bir gülüşte
Dağılmış yürüyüşte
[Mayıs] hiç biter mi

Kalır bir sokakta
Bir genel telefonda
Bir soru yanıtında
Bir komşu suratında
Kalır bir pazarda
Bir kahve kokusunda
Bir tavşan niyetinde
Bir çorap fiyatında
Kalır bir yosunda
Bir deniz kıyısında
Bir martı kanadında
Bir vapur bacasında
[Mayıs] hiç biter mi

[Nadir Göktürk]

Salı, Mayıs 30, 2006

şam'in şekeri, arab'in yuzu

iki gunde edindigimiz bilgi ve izlenim neticesinde kucuk/dandik bir suriye belgeseli yaptim. hayirli ugurlu olsun.

*suriye denince en basta anilmasi gereken hic suphesiz pek misafirperver 'big brother'dir. nereye gitseniz sizden ayrilmaz, kah mutebessim, kah karizmatik cehresiyle sizlere eslik eder. (bkz. turkiye'nin big brother'i)

*gaziantep (ayinta
p) eskiden halep'e (aleppo) bagli bir kasaba imis. halep antep'ten 120 km mesafede. istanbul-ankara, belki karaci-islamabad iliskisinin benzeri halep-şam (damascus) arasinda mevcut. baskent sam olmasina ragmen ulkenin turizm ve sanayi merkezi halep.

*giris ucretli ve cikisi (tirmanmasi) mesakkatli de olsa halep kalesi ("kal'a") gorulmeye deger. bir de halep'e has bir tur lokum var ki...
*humus'ta halid bin velid camii'nde sabah namazi, mescid-i nebevi'deymissiniz hissi verir. seyfullah olamasak da kucuk bir halid olup o yuce sahabe'nin yanina yativeremiz gelir.

*sam'in manevi havasi da bir nev
i umre ortamini animsatiyor. kiymetli ashab'dan bilal-i habesi, ummu mektum, ebu hureyre, ehl-i beyt'ten pek cogu ve pek cogunun da makamlari bu sehirde bulunuyor.


*ehl-i beyt turbeleri sebebiyle turkler'den sonra siiler'in yogunlugu goze carpiyor. hz. zeynep'in kabrini buyuleyici bir tapinak haline getiren siiler (rehberimizin soyledigine gore) bu ziyaretleri tamamladiklarinda "kucuk bir hac" yaptiklarina inaniyorlarmis. Allah kabul etsin diyelim.
*sam'da, kanuni'nin mimar sinan'a yaptirdigi, osmanli topragi sayilan ve tc vatandaslarindan baskasinin alinmadigi suleymaniye camii mustemilatinda sultan vahdeddin ve aile efradinin kabirleri bulunmakta. bugunun insanini, sanli tarihinden utananlarla dedelerine yapilanlar karsisinda utananlar arasinda birakan hazin bir manzara bu. kabristanda bulunan bir erik agacindan da "dedemizin maliymis gibi" yiyebiliyoruz.

*kerbela sehidi hz. huseyin'in basinin bulundugu emevi camii dunyanin en buyuk eski camilerindenmis. kiliseden cevrilmis bu caminin dis avlusunda selahaddin eyyubi ve ilk turk hava sehitlerinin kabirleri bulunuyor. bu camide okunan ezan sekli cok enteresan: bir muezzin bir cumle okuduktan sonra 3-4 tanesi birlikte onu tekrarliyor. ogrendigimize gore bu sekilde cok agizdan ezan okuma uygulanan tek cami burasi.

*genel itibarla suriye'nin, turkiye'nin 15-20 yil onceki halini yansittigi soylenebilir. [abimin muthis tespit ve ifadesiyle: "bunlarin canak antenleri bile dandik" :)] cay bahcelerinde dahi sabit fiyat uygulamasinin bulunmadigi ulke esnafinin alisverise pek merakli turk turistler basta olmak uzere muster
ileri kaziklama potansiyelleri cok yuksek. "marka spor ayakkabilar suriye'de cok ucuzmus, soyleymis boyleymis" seklinde asilsiz duyumlarla galeyana gelenler, satilan urunlerin beyazit'tan ithal edildigi supheleri icinde hayal kirikligina ugrayabilirler.

*turkiye'dekinden daha guzeli daha ucuza suriye'de bulunabilecek tek urun nargile olsa gerektir. ayrica, suriye'de, 4500 kisi kapasiteli, yesillik ve havuz kenarina insa edilmis restoranlarda aksam yemegi yemek de mumkundur.

*ibn arabi, omer bin abdulaziz, hz. yahya, hz. zekeriya, yunus'un "dertli dolap"lari ve unuttugum ya da bilmedigim niceleri yine suriye denince akla gelebileceklerdir.

*belgeselimizi sam emevi camii'nden bir hatira ile sonlandiralim: 20 mayis gunu ikindi vakti, hz. huseyin'in turbe girisinde biraktigim ayakkabilarim 5 dk. sonra ciktigimda yerinde yoktu! careyi annemi camide mahsur birakip onun ayakkabilariyla yakinda bulunan hamidiye carsisi'ndan (kapalicarsi) yeni bir ayakkabi almaya gitmekte bulduk. babam ve abimle zor bela bir ayakkabi bulduk, aldik, camiye donup anneme ayakkabilarini iade edip geri carsi'nin icinden donuyorduk ki abim kolumdan cekistirip bana az evvel ters istikamette yanimizdan gecen bir adamin (20-25 yaslarinda) ayakkabilarini isaret etti: "senin mi bunlar?" "valla oyle gibi!" adami durdurup tarzanca "senin mi bu ayakkabilar, nerden aldin bakiyim" dedik. afalladi, "turkî?"gibi sahte sempatiklik belirtileri gosterdi, sonra "bir cikar hele su ayakkabiyi yakindan inceleyelim" dememiz ve cikarmasiyla tezimizi ispatladigimizin eminligini gozlerimizden okumasiyla mahcubiyetine sahit olduk. abimin "haram haram.." demesi ve benim heyecandan kalbimin gumlemesi ve yari kahkaha atar vaziyette abime o gun bugundur devam eden "cingoz recai" lakabini takmam ayni ana tekabul eder. ayagina sigmadigi icin bagciklari sonuna kadar gevsetilmis ve cok feci kokutulmus bu ayakkabilari yikamadan giyemedigim icin geriye kalan son iki gunumuzu de sonradan aldigim ayakkabiyla gecirdim. eh tabi "diger ayakkabilari almadan once bulsaydik ya!" demeye de vicdanimiz elvermedi artik, sukredenlerden olduk. :)

Pazar, Mayıs 28, 2006

gidenlerden..


"ebrar" dedi abim, "son zamanlarda yoruyor, bunaltiyordu ama o zaman bile biliyordum.. on bes, en cok on bes gun sonra milyarlar verebilecegimi bir kez gormek icin".

cikabilecek tum dersleri cikardim bundan.